EŞİK: Çocuklar susmaz; dinlemeyi öğrenin!
EŞİK, çocuk cinsel istismarının, bir ülkenin tüm ekonomik kaynaklarına ve topraklarına el konulması kadar yıkıcı bir sorun olduğunu belirterek, “Herkes ama herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır” dedi.
Haber Merkezi- Eşitlik İçin Kadın Platformu-EŞİK, son günlerde kamuoyuna yansıyan çocuklara yönelik cinsel saldırılara ilişkin “Çocuklar susmaz; dinlemeyi öğrenin!” başlıklı bir yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, “Günlerdir, her gün daha da artmakta olan çocuk cinsel istismarının küçücük bir parçasını, Bağcılar istismarını konuşuyor Türkiye. ‘Çocuk susar sen susma’ deniyor ama aslında kimler susuyor, nasıl oluyor da ‘büyükler’ susmayı tercih ediyor sorularının cevapları aranmıyor” denildi.
Adana’nın Kozan ilçesinde bulunan Ahmet Yesevi Camii imamının camideki kuran kursuna gelen bir çocuğu 11 yıl “cinsel istismarda bulunduğu” gerekçesiyle tutuklandığının hatırlatıldığı açıklamada, bu olayın suçluyu değil mağduru mahkum eden toplumsal yargıların, ahlakı cinsellikten ibaret zanneden anlayışın, istismarı aklayan erkeklik mitlerinin çocuk cinsel istismarını nasıl karanlıkta bıraktığını gösteren binlerce örnekten sadece biri olduğu kaydedildi.
‘Çocuklar susmaz susan yetişkinlerdir’
Çocukların susmadığını, sözcüklerle ifade edemediklerinde bedeniyle, davranışlarıyla anlattıklarına vurgu yapılan açıklamada, “Doğaları gereği ağır fiziksel ve ruhsal etkileri olan cinsel istismarı, ne kadar korkutulmuş olurlarsa olsunlar saklayamazlar. Çocuğun kendisinin, ailesinin, tüm yakınlarının, gittiği okulun, hatta yaşadığı sokağın, şehrin adı çıkmasın diye susanlar yetişkinlerdir. Hastanelerde istismar vakalarını başka içeriklerle kayda geçiren sağlık personelinden, failin çalıştığı kuruma zarar gelmesin diye soruşturma açmayan savcısına kadar susanlar ve çocukları dinlemeyenler, gözlemeyenler, görevlerini yapmayanlar istismar failleri kadar suçludur” diye belirtildi.
‘Medya gerçek nedenleri ve çözüm yollarını tartışmak biçiminde ele almıyor’
Öte yandan çocuk cinsel istismarının, medyada ve sosyal medyada, gerçek nedenleri ve çözüm yollarını tartışmak biçiminde ele alınmadığına dikkat çekilen açıklamada, “İdam ve hadım taleplerinin ayyuka çıktığı bir linç söylemi ile adeta istismarın ve şiddetin pornografisine dönüştürülüyor. Oysa ki, çocuk cinsel istismarını konuya emek veren, akıl yoran çeşitli branşlardan uzmanlar, konuyla ilgili kadın ve çocuk örgütleri ile birlikte konuşmak gerekiyor. Yazılı ve görsel basında bu yaklaşımı göremiyor, aynı kişilerin, aynı cümleleri tekrar ettiği; sorunun anlaşılmasına ve çözümüne katkıda bulunmak bir yana linç ortamını körükleyen ve bilinçli ya da bilinçsiz reyting artırma çabasına dönüşen yayınlara maruz kalıyoruz” denildi.
‘Erkeklik pohpohlandıkça devam edecek'
Çocuk cinsel istismarının bir hastalık, istisnai bir sapkınlık olmadığına vurgu yapılan açıklamada, “Eşitsiz güç ilişkileri ve ataerki sürdükçe, erkeklik pohpohlandıkça devam edeceğini, sadece ağır ceza verilerek önlenemeyeceğini defalarca ortaya koyan kadınlar da susmuyor ama dinleyen yok” diye ifade edildi.
’22 yılı dışarıda bırakarak ele almak soruna yabancılaştırır’
Türkiye kadın hareketinin, idam, hadım, kısas gibi insanlık dışı cezaların sorunu çözmeyeceği gibi cezasızlık politikalarını artırıcı etki yapacağını ve yeni şiddet biçimleri üreteceğini söylediğinin belirtildiği açıklamada, “Ancak kadın hareketinin sesi o denli dinlenmiyor ki; toplumsal hezeyan idam cezası talebinde el yükseltip ‘işkenceli idam’ aşamasına geçebiliyor” diye kaydedildi.
Öte yandan, konuyu 22 yılda bu ülkede görülenlerin dışarıda bırakarak ele almanın soruna yabancılaştırdığını, failin, ceza ve bireysel ahlaktan ibaret algılanmasına yol açtığına dikkat çekilen açıklamada, bakanların, siyasetçilerin ve dini kurum yetkililerinin çocuk istismar olaylarına ilişkin “bir kereden bir şey olmaz”, “küçüğün rızası var”, “azgın azınlık”, “neye göre, kime göre çocuk”, “Evlilikle ilgili şeriatımız İslam'ın yaş haddi yoktur” gibi söylemleri hatırlatıldı.
‘Çocuk cinsel istismarını cesaretlendiren yasal pek çok geri adım atıldı’
Bu ülkede bu söylemlerin çok daha kötüsünün uygulamalarda yaşandığına vurgu yapılan açıklamada, tecavüz ve çocukların cinsel istismarı suçlarında tutuklama için somut delil aranması kriteri getiren maddenin kabul edilerek cezasızlık politikalarının pekiştirildiği belirtildi. Bunlar gibi çocuk cinsel istismarını doğrudan ve dolaylı biçimlerde körükleyen, cesaretlendiren yapısal, yasal pek çok geri adım atıldığının vurgulandığı açıklamada şöyle denildi:
“Eğitim sisteminin değiştirilerek kız çocuklarını dördüncü sınıfta, 10 yaşlarındayken eğitimden alarak evlendirmek isteyenlerin önü açıldı. AYM’nin resmi nikah olmaksızın dini nikah kıyılması yasağını iptal eden kararıyla imam nikahının, dolayısıyla çocuk yaşta evlendirmelerin de önü açıldı. Medeni Yasa’yı defalarca ihlal eden açıklamaları ile bildiğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Müftülüklere Anayasa’nın laiklik ilkesi ayaklar altına alınarak tanınan resmi nikah kıyma yetkisinin yasalaşmasından sonra kaç kız çocuğunun resmi nikahla da evlendirildiğini sormaya kimse girişmiyor bile. Laik eğitimin kalan son kırıntılarının da yok edilmesine çalışılan bu süreçte, müfredatta toplumsal cinsiyet ve sağlıklı cinsellik gibi konulara yer verilmemesinden söz bile edemez duruma getirildik.”
‘Herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır’
Başta medya kuruluşları olmak üzere sorumlu pozisyonlarda görev alan herkesin, tüm toplumun uyarıldığı açıklamada “Çocuk cinsel istismarı, bir ülkenin tüm ekonomik kaynaklarına ve topraklarına el konulması kadar yıkıcı ve yok edici bir sorundur. Herkes ama herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır. Çocuklar kimsenin malı değil, toplumların geleceğidir. Çocukların hayatlarını çalmak, ülkenin geleceğini çalmaktır” diye belirtildi.