Depremzede kadınlar derin yoksulluk içinde hayatta kalmaya çalışıyor
Deprem bölgesinde kadınlar kayıplarının yasını tutarken, derin bir yoksulluk içinde mücadele ediyor. Yardımların kesildiğini belirten kadınlar, 6 Şubat’tan bu yana hiç bitmeyen bir kâbusu yaşıyor.
![](https://test.jinhaagency.com/uploads/tr/articles/2025/02/20250207-aa-jpg65e387-image.jpg)
MEDİNE MAMEDOĞLU
Mereş/Semsûr- Pandemi etkisi ve ekonomik krizle birlikte 6 Şubat’ta birbiri ardına yaşanan depremler işsizlik ve yakıcı yoksulluğu da beraberinde getirdi. Deprem sonrasında yapılan incelemelere ‘deprem yoksulları’ vurdu başlığı atılırken, güvensiz binalarda yaşamak zorunda bırakılan insanlar yıkımla yüz yüze kaldı. Bir gecede sevdiklerini kaybedenler; evlerini, emeklerini, işlerini kısaca kendilerince kurdukları bir yaşama da veda etti.
Ülkede zaten yaşamın yükünü en ağırıyla sırtlarında taşımak zorunda bırakılan kadınlar, depremin ardından yoksullukla da baş etmek zorunda kaldı. Depremden sonra ağırlaşan yoksulluk en çok kadınları vurdu. Deprem bölgesinde kadın işsizlik oranı hızla arttı. Yapılan çalışmalar da kadınların kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırıldıklarını gösteriyor. DİSK Genel-İş Sendikası Emek Araştırma Dairesi’nin verilerine göre; Türkiye’de her 10 işsiz kadından 8’i depremzede ve deprem bölgesinde yaşıyor.
Semsûr ve Mereşli depremzedeler yaşadıklarını ajansımıza anlattı.
‘Aylarca çocuklarına yedireceği ekmeği düşündü’
Semsûr’da yıllarca terzilik yapan Songül Fırat, depremin ardından uzun süre çalışamadı. Evini kaybeden ve geçinemediği için göç etmek zorunda kalan Songül Fırat, aylarca çocuklarına yedireceği ekmeği düşündü. Şehir dışından döndükten sonra evinin bir kısmını dükkan haline getiren ve çalışan Songül Fırat, her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışan kadın esnaflardan biri.
Yoksullukla ve kimsesizlikle iki yıldır mücadele ettiğini ifade eden Songül Fırat, durumu kendisinden çok daha kötü binlerce kadının olduğunu söylüyor. İki yılda kadınların en çok maddi anlamda zorluk yaşadığını anlatan Songül Fırat, deprem bölgesinde kadın istihdamına dair çalışmaların yoğunlaşması gerektiğini düşünüyor.
‘Kadınlar geçici işlerde çalışıyor’
Songül Fırat zor günler yaşadıklarını belirterek, “Depremden önce de çok zor koşullar altında çalışma yürütüyorduk. Adıyaman ekonomisi çok iyi bir kent değildi. Deprem bu süreçte bizi çok yıprattı. Bu süreçte çadıra çok zor ulaştık. Kendi imkânlarımızla çadır kurduk. Biz 20 kişi o çadırda kaldık. O dönem her alan ayrı bir sıkıntıydı” şeklinde konuşuyor. Songül Fırat yaşananları anlatmaya devam ediyor:
“Depremden önce terziydim o dönem dükkânımı kapatmak zorunda kaldım. Şimdi durumumuz hala kötü ama bu kötü durumumuza dahi şükrediyoruz. Depremden sonra maalesef insanlar iş bulmakta zorlanıyor. Kadınlar her alanda hem kendilerine hem de çocuklarına bakmak için çalışmak zorundalar. Ekonomik olarak kadınlar her türlü zorluğu çekiyor. Kadınlar iş bulamıyor, buldukları iş de maalesef geçici işler.”
‘Hayatta kalmaya çalışıyorum’
Ekonomik krizle birlikte kadınların deprem bölgelerinde daha fazla çalışmak zorunda olduklarını belirten Songül Fırat, “Eğer çalışmazsak durumun daha kötü olacağını biliyoruz. Şu an da dükkânım ve evim iç içe, bu şekilde çalışarak kimseye muhtaç olmamaya çalışıyoruz. Artan fiyatlar zor olan hayatımızı daha da zorlaşıyor. Depremden bu yana kadın esnaflar olarak bir destek alamadık. Bu noktada kadın esnaflar daha çok destek almalı. Ben şu an geçinmek için mutlaka çalışmak zorundayım. Kendi imkânlarımla hayatta kalmaya çalışıyorum” diyor.
‘Konteynerde çok kötü durumdayız’
Bu yoksulluk içinde kadınlar bir yandan da hala teslim edilmeyen evlerine taşınmayı bekliyor. Kadınlar için geçici barınma merkezi olan konteynerler kalıcı konutlara dönüştürüldü. Bir oda, bir mutfak ve bir banyodan oluşan 20 metrekare alanda iki yıldır aileleriyle beraber yaşam sürdüren kadınlar bir düzene de sahip değil.
Mereş’li depremzedeler Halime Merk ve Ayşe Akpınar da evlerine geçmeyi bekleyenlerden. Hasta bir şekilde kaldığı konteynerin ne kendisine ne de çocuklarına iyi gelmediğini anlatan Halime Merk, “O süreçte bir hafta çadırda kaldık. O dönem soğuk nedeniyle hem ben çocuğum hastalandık. Diyaliz hastası oldum. Evimiz henüz çıktı yerinde dönüşüme girdik. Bir yıla kadar ancak çıkar. Konteynerde çok kötü durumdayız. Burada hastalığım daha da ilerliyor. Yaklaşık bir yılda daha buradayız. Maalesef yaralarımız sarılmadı. 6 Şubat hüznünü ve mağduriyetini sürekli hissediyoruz. Evlerimizin kısa sürede yapılmasını istiyorum” diyor.
‘O yara iki yılda daha da derinleşti’
Depremde üç çocuğunu kaybeden Ayşe Akpınar ise yeniden eve dönmenin kendisi için çok zor olduğunu bu nedenle konteyner kentte kalmak zorunda olduğunu ifade ediyor. Konteyner kentte hijyen ve sağlığa erişimlerinin zor olduğunu, kış aylarında ise soğuk olduğunu söyleyen Ayşe Akpınar, çocuklarının oyun oynayacağı bir alanın dahi olmadığına dikkat çekiyor. Çocuklarının yaşamını yitirdiği alan dışında bir bölgede eve geçmek istediğini söyleyen Ayşe Akpınar, şöyle anlatıyor:
“Burası ev gibi değil. Biz iki yıldır ne yaşadığımızı nasıl yaşadığımızı bilmiyoruz. Yara diyorlar ama o yara iki yılda daha da derinleşti. Benim yemek yapacağım ya da dinleneceğim bir alan yok. Toplanma alanı sürekli kalabalık. Kadınlar var burada sohbet ediyoruz arada bana iyi gelen tek şey de o. Ama bir yıl daha burada kalacak gücümüz yok. Çocuklarımız bu alanda büyümek zorunda kaldı. Hepimiz bu süreçten çok etkilendik.”
İhtiyaçlarına çok zor ulaşıyor
Mülteci kadınların durumu ise sanıldığından daha da vahim. İlk zamanlar bölgede artan ırkçılık nedeniyle kendilerine yardım malzemesi ya da çadır verilmeyen mülteci yurttaşlar uzun süre kendi imkânları ile kurdukları barakalarda yaşadı. Diğer depremzedeler gibi uzun süredir konteyner kentte kalan mülteci kadınlar ise depremden sonraki yaşamlarını, “Dar bir alandayız” sözü ile yorumluyor. Meyesa Şeyh Mustafa 9 yıldır Elbistan’da yaşıyor. Depreme iki çocuğu ve eşi ile beraber yakalanan Meyesa Şeyh Mustafa günlerce soğuk havada dışarıda ateş başında kaldıklarını anlatıyor. İhtiyaçlarına çok zor ulaştıklarını dile getiren Meyesa Şeyh Mustafa, konteyner kentte yaşamın hem kendisi hem de çocukları için zor olduğuna dikkat çekiyor.
‘En çok zorlandığımız konu yoksulluk’
Meyesa Şeyh Mustafa, şunları söylüyor:
“Bir şekilde depremi atlattık çok zordu. Ne ev ne de araba gideceğim bir alan yok. Aradan iki yıl geçti burada hayat biraz dar. O günleri atlattık diyemeyiz ama ilk günden daha iyiyiz. Burada ekonomik olarak zorluk yaşıyoruz. Ne hijyen ne de sağlık imkânlarına erişemiyorum. Çocuklarıma az bez veriliyor. Yine yardımlar çok azaldı, eskiden iki ayda bir veriyorlardı şimdi yardımlar yok. Konternerde hayat çok farklı yine sorunlar çok fazla. O depremi biz hiç unutamadık. Her kar yağdığında 6 Şubat günü aklıma geliyor. Bizim burada hiçbir şeyimiz yok en çok zorlandığımız konu yoksulluk ve geçinememek. Çocuklarımı küçük bir alanda yetiştirmek zorunda kalıyorum. Ne dışarı çıkabiliyorlar ne de kimseyle görüşebiliyorlar. İki yıldır bu konteyner kentte büyüyorlar. Ben 9 yıldır bu çember içindeyim. Bu zorluklar içinde bir de evsiz kalmak sorunlarımızı daha da artırıyor. Burası benim yuvam gibi oldu ama asla yuva yerini de tutmadı. Mecburi bir yuva…”