Depremin üzerinden 8 ay geçti: Semsûr toz bulutu altında

Depremin üzerinden geçen zamana rağmen ağır hasarlı binaların yıkımının tamamlanmadığı Semsûr’un üzerinde adeta bir toz bulutu bulunuyor. Kentte, başta çocuklar olmak üzere solunum hastalıklarında artış yaşanıyor.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Semsûr-Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP), şubat depremlerinin ardından bölgede yaptığı asbest analizlerinin sonuçlarını 27 Ekim 2023 günü kamuoyuyla paylaştı. Raporda Mereş merkez, Elbistan ve Semsûr’da asbest tespit edildiği açıklanırken, sadece Semsûr’da alınan 30 farklı örneğin 2’sinde farklı türlerde asbest tespit edildiği ortaya çıktı. 6 Şubat depremlerinden en çok zarar gören kentlerin başında gelen Semsûr’da 5 bin 953 bina yıkıldı ve 20 bin bina hakkında ağır hasarlı acil yıkım kararı verildi.

Yıkım 8 aydır bitmedi!

Yıkım kararının verildiği binalar için çalışmalar devam ederken, kent 8 aydır yaşanan yıkımlar nedeniyle toz bulutu altında. Herhangi bir önlemin alınmadığı çalışmalarda ayrıştırmalarda enkaz alanında yapılıyor. Aylardır devam eden ve bitmeyen yıkımdan dolayı konteynır ve evlerinden çıkamayan yurttaşlar, yıkım esnasında yayılan toz nedeniyle de çok sayıda hastalıkla mücadele ediyor. Kentte ciddi solunum yolu hastalıkları baş gösterirken, özellikle çocuklara astımın tanısının konulduğu bunun da kronikleşme riskinin bulunduğu öğrenildi.

Konuya dair görüştüğümüz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Semsûr Şube Eşbaşkanı Emine Esen Ulubey, halk sağlığının yok sayıldığı kentte, ihmallerin yaratacağı riskleri ajansımızla paylaştı.

‘Halk toz bulutu ile yaşıyor’

Aradan geçen 8 aya rağmen hiçbir konuda kalıcı çözümlerin üretilmediğine dikkat çeken Emine Esen Ulubey, bütün mekanizmaların ağır aksak yürütüldüğüne değindi. Emine Esen Ulubey konuya dair şunları söyledi: “İnsanlar deprem sonrasında depremin yaşanmadığı illere gitmek ve bir sürede orada yaşamak zorunda kaldılar. Kentte ağır hasarlı binaların yıkımı da maalesef bu süreçte değil yaz ayında başladı. İnsanlar buraya döndüklerinde bir toz bulutu ile karşı karşıya kaldılar. Adıyaman’da ağır hasarlı binaların yıkımı Eylül ayında hız kazanmaya başladı. Aradan geçen zamana rağmen bu yıkımlar aynı hızda devam ediyor.”

‘Önlem alınmıyor’

Alınmayan önlemlerin halk sağlığını tehdit edecek hastalıklara neden olduğunu aktaran Emine Esen Ulubey, “Yıkımı yapan işçiler koruyucu ekipmanlarını kullanmıyorlar. Yine bu yıkımlar sırasında demirin ayrıştırması enkaz alanlarında yapılıyor. Bu ayrıştırmanın enkaz alanlarının dışında yapılması ve yine enkazlar taşınırken, kamyonların üzerine brandalar serilmesi gerektiğini her platformda dile getirdik. Bu önlemler alınmadığı için tozun çocuklara ve halka teması yoğun bir şekilde oluyor” şeklinde konuştu.

‘Çocuklarda astım ve kronik hastalıklar baş gösteriyor’

Çalıştığı sağlık ocağında ve yine hastanelerde en yoğun şikâyetin solunum yolu hastalıklarına dair olduğu bilgisini veren Emine Esen Ulubey, özellikle çocuk ve kadınlarda yoğun hastalıkların baş gösterdiğini söyledi. Emine Esen Ulubey, hastalıklara dair ise şu örnekleri paylaştı: “Yayılımı çok yüksek bir riskken, bu tozun içerisinde asbest bulunması da çok daha tehlikeli bir hal alıyor. Şu aşamada asbeste dair yapılan çalışmaların daha ileriye dönük kanser hastalıkları ile ilgilenebileceğimiz bir çalışmadır. Ama ileriki yılların yanı sıra artan ve yayılan bu toz kent sakinlerinin günlük yaşamlarını ciddi şekilde etkiliyor. Özellikle çocuklar bu durumdan ciddi şekilde etkileniyor. Çocuklarda astım ve kronik hastalıklar baş göstermeye başladı. En çok öksürük ve solunum yolu hastalıkları ile karşı karşıya kalıyoruz. Hem kadınlarda hem de çocuklarda yaygın bir şekilde solunum hastalıkları ortaya çıktı.”

‘Denetleyici mekanizmalar yetersiz’

Yaşam hakkının ihlal edildiği bu süreçte denetleyici mekanizmaların ise yetersiz kaldığını aktaran Emine Esen Ulubey, son olarak şunları söyledi: “Deprem sonrasında buraya geldiğimden bu yana öksürüğüm geçmiyor. Bir burun akıntısı ve gözlerdeki kızarma da ben dâhil herkeste var. Bu durumu enkaz kaldırma çalışmasındaki alınmayan önlemlere bağlıyorum.  Burada alınması gereken sulama önlemi bile yapılmıyor. Denetleyici mekanizmalar çok yetersiz ve maalesef insanlarımız da bilinçsiz. İnsanlar temiz hava yerine buralarda toz soluyor. Bu durum önümüzdeki süreçlerde kendini daha fazla gösterecek. Buradaki insanlar bu tozla yaşamayı hak etmiyor. Hem sağlıkları hem de yaşam hakları ihlal ediliyor.”