Depremin ardından ihtimaller ve kaygı veren olasılıklar
Depremin ardından kaçırılan ihtimaller ve bölgedeki sağlık uyarıları ile birlikte yapılması gerekenleri, salgın hastalıklar, hijyen problemi, kadınlar ve çocukların güvenlik meselesini SES Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Eylem Kaya Eroğlu ile konuştuk.
SARYA DENİZ
Haber Merkezi- Mereş merkezli iki büyük deprem bir anda 10 kenti yerle bir etti. Depremin ardından binlerce insan yaşamını yitirdi yine binlercesi yaralandı. Hayatta kalabilenler hala yaşama tutunmaya çalışıyor ve mücadele ediyor. Depremin ilk anından bugüne kadar halk hep bir ağızdan ‘Devlet nerede’ diye sordu ve sormaya devam ediyor. Bina enkazlarından yakınlarını kendileri çıkarmak zorunda kalanlar, yardım gelmediği için göçük altında beklerken can verenler, geç başlayan erken bitirilen arama kurtarma çalışmaları ve tüm bunların arkasında sıralanan belki de binlerce ihtimal ya da olasılık duruyor herkesin hafızasında. Tüm imkanlar kullanılabilseydi ortaya çıkan fotoğraf farklı olabilir miydi? Zaman tükenmeden ulaşılabilseydi ne olurdu? Burada bir parantez açarak halk dayanışmasının, depremzelere büyük moral verdiğini belirtmemiz gerekir.Hastaneler, kamu kurumları, binalar, köyler her yerden yükselen ‘yardım’ çığlıklarına devlet neden kayıtsız kaldı? Peki şimdi durum nasıl? Salgın hastalıklar, hijyen problemi, kadınların güvenlik meselesi başlıkları ile yapılan uyarılar ve yaşananlar ne? Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Eylem Kaya Eroğlu ile konuştuk.
Örnekler enkaz altında yaşam için ip uçları veriyor
Arama kurtarma çalışmalarının en baştan eleştiri konusu olduğu depremde mahsur kalanlar için hep zamanın tükenmesinden kaygı duyuldu. Bu tüketilmiş bir tartışma gibi dursa da aslında öyle değil zira kimi yerlerde özellikle köylerde el değmemiş arama bile yapılmamış bina enkazları var. Depremzedeler ne kadar hayatta kalabilir? Sorusunun cevabı uzmanlara göre var olan koşul ve duruma göre değişkenlik gösteriyor. Çökme anında insanların konumu, hava ve suya erişimi, iklim, hava koşulları ve enkaz altındaki kişilerin fiziksel ve psikolojik durumu gibi unsurlar, ne kadar süre hayatta kalabileceklerini etkiliyor. Dünya üzerindeki örnekler oldukça farklı. Çoğu kişi felaketin ardından geçen 24 saatlik sürede kurtarılabiliyor, ancak bundan çok daha sonra enkaz altından sağ kalanların kurtarıldığı birçok vaka var. 2013 yılının Mayıs ayında bir fabrikada göçük altında kalan kadının 17 gün sonra çıkarıldığı biliniyor. Yine 2010 yılının Ocak ayında Haiti’de 220 binden fazla kişinin ölümüne neden olan depremden sonra, bir adamın yağmalanan bir dükkanın enkazından 12 gün sonra sağ çıkabildiği kayıtlarda var ki bu kurtuluş Türkiye’de de yaşandı. Keşmir’in Pakistan’a bağlı kesimlerinde yaşanan bir örnek ise 40 yaşındaki bir kadının 63 gün sonra enkazdan kurtulabildiğini gösteriyor. Naksa Bibi isimli kadın mutfağının enkazından çıkarılabilmiş.
‘Devlet olanakları kullanılmadı’
Devletin olanaklarının ilk andan itibaren kullanılmadığına dikkat çeken Eylem Kaya Eroğlu, bu olanakları sıralarken sonunda bina enkazlarından daha fazla insan çıkarılabileceğini vurguluyor ve şöyle konuşuyor:
“Depremin başından bu yana devletin olanaklarını kullanmadığını herkes gibi biz de gözlemledik. Bu konu ile ilgili temel olarak şu örneği verebilirim. CHP Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın madencilere yani göçüklerde en tecrübeli grubun hızla Hatay’a ya da deprem bölgesine ulaştırılmasıyla ilgili çabasını sizlerde hatırlarsınız . Bu çabanın ne kadar zor olduğunu, isyanını, bu madencilerin oraya gönderilmek için devletin uçaklarının helikopterlerinin seferber edilmesi yerine bunun önüne bürokrasinin engel olarak konulduğunu hep birlikte izledik. Devlet vinçleri, vinç kullanıcılarını hepsinin ruhsatlı olduğunu bunların kayıtlı olduğu bilinmesine rağmen neden bunların harekete geçirilmediğini herkes gibi biz de merak ediyoruz. Bu ülke inşaat sektörü ile övünen bir ülke ve inşaat sektöründe en çok kullanılan araçlar depremde enkaz kurtarmak için kullanılabilecek araçlardı. Bu ülkenin olanaklarının aktarıldığı bir bir sektörün böylesine bir depremde neden harekete geçirilmedi? Evet devlet tüm olanaklarını kullanmadı. Ellerde bulunan her türlü malzeme ile deprem bölgesine gönüllüler, akut kurtarma ekipleri hepsi ulaştırılabilirdi. Ama maalesef bunlar yapılmadı. Bina enkazlarından daha fazla insan çıkarılabilirdi.”
‘Arama kurtarma süresi uzatılabilirdi’
Özellikle daha hızlı hareket edilmesi halinde ısrarla daha fazla canın kurtulabileceğini söyleyen Eylem Kaya Eroğlu, “İhtimaller kaçırıldı” diyor. Ölümlerin yaşanmasının sorumlularının bu olanakları kullanmayanlar olduğunu dile getiren Eylem Kaya Eroğlu, arama kurtarma çalışmalarının erken bitirilmiş olması ile ilgili de kimi yerlerde hiç çalışma yapılmadığını belirtiyor ve şunları söylüyor:
“Arama kurtarma çalışmalarının erken bitirilmiş olması konusunda 15 güne kadar canlıların kalabildiğini biliyoruz. Bunun olması için çok farklı faktörler var. Hava sıcaklığından tutun kişilerin beslenebilme olanaklarına kadar her türlü faktör değişkenlik gösterebilir. Şunu biliyoruz ki 15 güne kadar enkaz altından canlı çıkabilir. Bu süre uzatabilirdi. Neden bu kadar acele edildiğini biz de merak ediyoruz. Ama bu süre içinde ihalelerin, harfiyatları kimin dökeceğine dair hesapların yapıldığını da biliyoruz. Belki de bir şeyleri gizlemek bir şeyleri karartmak belki de gerçeklerin görünmemesi üzerine arama kurtarma çalışmalarının erken bitirildiğine şahit olduk.”
Depremzedelerde hastalıklar başladı
Depremin ardından şu günlerde en çok endişe edilen meselelerden biri salgın hastalık riski. Bölgede için sık sık uyarılar yapılsa da depremzedelerin hijyen kitlerine ulaşması pek olanaklı olmadı. Eylem Kaya Eroğlu’nun gözlemlerine göre çadır kentlerin kuruluş biçimi tuvaletlerin yetersin olması da durumu zorlaştırıyor. Henüz salgın boyutunda olmasa da özellikle kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları başladı. Öte yandan bitlenme, uyuz ve ishal hastalıkları da yaşanıyor. Eylem Kaya Eroğlu, var olan durumu anlattı:
“Bugün depremzedeler için salgın hastalık uyarısı yapılıyor. Bölgede salgın hastalık olasılığı çok yüksek. Çadırlar, çadırların kurulma şartları, hijyen şartlarının oluşturulması çevre kirliliğinden tutunda çadırların uzun süre boyunca yaşamı idame ettirecek özellikte olmasına kadar bir çok faktör salgın nedeni olarak görülebilir. Çadırlar çok iç içe ve çok kalabalık. Özel ihtiyacı olanlar için bir düzenleme yapılmadığını görüyoruz. Dezavantajlı gruplar var, hastalar, gebeler, engelliler, psikiyatrik hastalığı olanlar… Bunlar için özel bir alan düşünülmemiş. Tuvaletlere yönelik hiçbir düzenleme yapılmadığını gördük. Var olan tuvaletlerin işlevsel ve hijyenik açıdan uygun olmadığını gördük. Üstelik bu tuvaletlerde ya su yok ya sabun ya da herhangi bir hijyen ürünü. Var denilen şeylerinde işlevsel olmadığına ya da bozuk olduğuna şahit olduk. Yine duş sayılarının da yeterli olmadığını gördük. Dolayısıyla su ve hijyen sağlanmadığı zaman uyuz, bitlenme ya da ishal gibi hastalıkların olmaması mümkün değil. Bunlar ilerleyen süreçler de mutlaka görülecektir. Çadır taramalarında yine bu hastalıkların münferit olarak yaşandığını gördük. Evet hastalıklar başladı ama henüz salgın şeklinde değil.”
‘Önümüzde engeller var’
Deprem bölgesinde birinci basamak sağlık hizmetlerinin verilemediğini ifade eden Eylem Kaya Eroğlu, bölgedeki çoğu Aile Sağlığı Merkezi’nin de depremde yıkıldığını belirtiyor. Tüm engellere rağmen gönüllü sağlık emekçilerinin bölgeye gittiğinden söz eden Eylem Kaya Eroğlu, “Birinci basamak sağlık hizmeti verilebilecek bir kurum yok. Biz koruyucu sağlık hizmetini üretmek istiyoruz ama önümüzde engeller var. Biz bu engellere rağmen gönüllü olarak çadırlara gidiyoruz. Şunu biliyoruz ki biz yaşamak için örgütlenmek zorundayız. OECD ülkelerine göre doktor ve hemşire sayılarının en az olduğu ülkelerden biriyiz. Fakat bu eksiliğe rağmen fazla iş yüküne alıştırılmış bir ekibiz; sağlık emekçisinin yaşamını yitirdiği ya da depremzede olduğu bir dönemde sağlık hizmetini yürütmek için zorla baskıyla sağlık emekçilerinin çalıştırıldığı bir yerde yetkililer biz yetiyoruz cümlesini kurmamalılar. Biz yetemiyoruz bunu bilmeliler. Sağlık hizmetlerinin ilk elden geliştirilmesi için bizlerle işbirliği yapılmalı ve koordinasyon sağlanmalı. Bize ihtiyaç var ve şuanda deprem bölgesinde bu koordinasyon sağlanmalı” diye konuşuyor.
Sağlık emekçileri de depremzede
Deprem bölgesinde sağlık emekçilerinin aynı zamanda depremzede olduklarına ve yaslarını bile tutamadıklarına işaret eden Eylem Kaya Eroğlu, “Sağlık emekçileri yaslarını tutamadıkları gibi baskı ve mobingle göreve çağrılıyorlar. Oysa çok fazla gönüllü ekip var bölgeye gitmek isteyen ama bu görevlendirilmelerin durdurulduğunu ve ihtiyaç olmadığını söylendiğini arkadaşlarımız ile iletti. Başını sokacak bir evi çadırı olmayan halen arabada yatan sağlık emekçileri var. Normal bir dönemde değiliz. Sağlık emekçilerinin depremzede ihtiyaçları giderilmeden çalışmaya zorlanmaları kadar vicdansız bir durum olamaz. Bununla ilgili de Sağlık Bakanlığı ile sendika olarak girişimlerimiz var ama bu bir vicdan sorunu. Bu aynı zamanda yönetememe ve organizasyonu sağlayamama sorunu” diyor.
‘Çadırlar her türlü istismara açık yerler’
Özel olarak kadınlar ve çocukların durumuna da dikkati çeken Eylem Kaya Eroğlu, “Kadınlar ve çocuklar depremden fazla etkilenen grup. Depremin yükünü erkeklerden çok daha fazla hissediyorlar. Kadınların çadırlarda güvenliklerinin sağlanması da bir mesele. Özellikle ıssız yerlerde. Tecavüz haberlerine rast gelmedik ama bunun olmayacağını da söyleyemeyiz. Buna karşıda tedbir alınması lazım. Güvenlik açısından yaşam kültürünün yeniden oluşturulması için güvenliğin sağlanması lazım çünkü her türlü istismara açık alanlar buraları. Bu konu ilgili özel bir dikkat gösterilmesi gerekiyor” diye uyarıyor.
‘Bakanlık çocukları koruyamadı’
Refakatsiz çocuklar hakkında da konuşan Eylem Kaya Eroğlu, “Refakatsiz çocuklar için çok ciddi bir sıkıntı var. Ortada fotoğrafları dolaşan akıbetlerinin ne olduğu bilinmeyen çocuklar var. Valilik eliyle çocukların kimi tarikatlara verildiği ile ilgili haberler var. Bu haberler de teyitli haberler. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bu çocukları koruyamadığı sonucu ortaya çıkıyor. Organ mafyası, çocuk kaçırma ve tarikatlarda dahil olmak üzere depremzede çocukların tekrar tekrar travma yaşayacakları ortada. Bu konu ile ilgili açıklamaların da yetersiz olduğunu görüyoruz. Bu çocuklara ne olduğunu kimse açıklayamıyor. Ancak gazetecilerin emekleri ile kurtarılan çocukların tarikatlarda barındırıldığı oralara devredildiği görülüyor. Bunun valilik eliyle yapılması çok acı bir şey. Bu konunun da takipçisi olacağız sendika olarak. Biz aile ve sosyal hizmetler alanında da örgütlüyüz. Bu alanda da yetkili arkadaşlarımız var. Kamuoyunda farkındalık yaratmak ve harekete geçirmek için çalışmalarımız olacak” diye konuşuyor.
Yaşanan tüm ihlallerin takipçisi olacaklarını dile getiren Eylem Kaya Eroğlu, hastanelerde yaşamlarını yitiren sağlık emekçilerinin olduğunu ve onların ölümleri ile ilgili de suç duyurusunda bulunacaklarını açıklıyor. Eylem Kaya Eroğlu, “Bir baskı unsuru olmak zorundayız ve yaşananları hiçbir zaman unutmadan yaşamı yeniden hep birlikte örgütlemek zorundayız” diyor.