‘Barış istemim bana 8 buçuk yıl ceza olarak döndü’

Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için mücadele eden Remziye Birsin, evinde bulunan “şalvarın” suç delili sayılmasıyla 6 yıl cezaevinde kaldı. Remziye Birsin, cezaevlerinin kendisi gibi barış isteyen insanlarla dolu olduğunu söyledi.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Mûş- Mûş’un Gımgım (Varto) ilçesinde yaşayan Remziye Birsin, 2015 yılında evine yapılan polis baskınında gözaltına alındı. Bir yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Remziye Birsin’e, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 8 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 2017 yılında yeniden tutuklanarak 5 yıl kaldığı Muş E Tipi Kapalı Cezaevinden 2022 yılında çıkan Remziye Birsin, “Zulüm her alanda ve herkese yaşatıldı” dedi.

‘Barış taleplerimiz hiçbir zaman yanıt bulmadı’

Yıllardır Kürt halkının kimlik, dil ve kültür mücadelesi verdiğini dile getiren Remziye Birsin, “Bunlar için mücadele verdik ve çalışma yaptık. Ama hükümetler kültürümüze, barış istemimize karşı hep kör ve sağır kaldı. Barış taleplerimize savaşla, cezaevi ile yanıt verdiler” diye konuştu.

‘Barış istemim bana 8 buçuk yıl olarak geri döndü’

Varto’da katıldığı basın açıklamalarında çatışmaların son bulması için mücadele ettiğini söyleyen Remziye Birsin, verilen cezaya işaret ederek, “Ama bu sesim bana 8 buçuk yıl olarak geri döndü” dedi. Yargılandığı davada cezaya delil olarak evinde bulunan “şalvarın” gösterildiğine dikkat çeken Remziye Birsin, şunları ifade etti:

“Evime baskın yaptılar evde aramadıkları hiçbir yer kalmamıştı. Katıldığım basın açıklamaları suç delili olarak gösterildi. Yine çekilen bir fotoğrafta kadının üzerindeki şalvarın aynısı benim evimde bulunduğu için dosyada delil olarak gösterildi. Varto’da bu şalvarı giyen onlarca kadın var ama onlar kendilerince delil yaratmak için her şeyi yaptı. O şalvarı delil gösterip bana ceza verdiler. Şalvar benzerliğinden 8 buçuk yıl ceza aldım.”

‘Cezaevinde ölüme terk edilme var’

Hasta tutsakların da durumuna değinen Remziye Birsin, Muş E Tipi Kapalı Cezaevinde birlikte aynı koğuşta kaldığı hasta tutuklular Besra Erol ve Muhlise Karagüzel’e hastalandıklarında acil müdahalenin saatler sonra yapıldığını belirtti. Remziye Birsin, şunları aktardı:

“Hasta tutuklular çok zorluk çekiyorlardı. O dönem Muhlise anne bizim koğuştaydı. Hatırlıyorum Muhlise anne bir kere rahatsızlandığında bizler alarma basmamıza gardiyanları çağırmamıza rağmen saatler sonra gelip müdahale ettiler. Benim orada elim kırıldı, zile basmamıza rağmen kimse gelmeyince arkadaşlar artık masaları sandalyeleri kapıya, camlara vurmaya başladılar. Geldiklerinde dahi hemen hastaneye götürmediler önce bana dilekçe yazdırdılar. Cezaevinde ölüm diye bir şey yok ölüme terk edilme, öldürülme var. Tutuklular kendi kaderlerine terk ediliyorlardı.”

‘Uygulanmayan hak ihlali kalmadı’

Cezaevinde kaldığı 6 yıl süresince yaşanan hak ihlallerine de değinen Remziye Birsin, “Besra Erol’un oğlu Suruç’ta katledildi ama en sonda kendisi suçlu bulundu ve cezaevine gönderildi. Cezaevine her şeyi yaşadık, tutuklara uygulanmayan hak ihlali kalmadı. Her sabah sürgü sesleri ile uyanıp sürgü sesleriyle uyuyorduk. Sayımda bizlere ‘hazır ol’ pozisyonunu dayatıyorlardı. Biz kabul etmediğimizde de hem sözlü hem de fiziki olarak saldırıyorlardı. Bunun yanı sıra yemekler, verilmeyen elbise ve kitaplar da bu ihlallerden bazıları.”

‘Cezaevleri barış talep eden insanlar dolu’

Cezaevlerinin barış talep eden insanlarla dolu olduğuna vurgu yapan Remziye Birsin, Kürt halkının yaşadığı baskıların 40 yıldır sistematik olarak devam ettiğine işaret ederek “Her şeye rağmen mücadele devam edecek” dedi. Remziye Birsin sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ben 80’ler ve 90’lı yıllardan beri yapılan her şeye tanık oldum. Benim gibi bunlara tanık olup mücadele eden barış anneleri, anneler cezaevlerinde. Ben bugün Kürdüm, onurum ve gururum için, her şeye rağmen mücadele etmeye devam ediyorum. Ne varlığımız ne dilimiz ne de kültürümüz saklanmasın. Bizler her alanda her zorluk karşısında direnmeye devam edeceğiz. Cezaevlerine girdik, hala cezaevlerinde yoldaşlarımız var. Onlar için kendimiz için direnmemiz gerekiyor. Sistemin bölücülüğü ve ayrımı karşısında ne topraklarımızdan ne de barış talebimizden vazgeçmeyeceğiz.”