Asrın Hukuk Bürosu’ndan açıklama: İmralı Adası giz perdesi ardında tutuluyor

Asrın Hukuk Bürosu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer müvekkillerinden 3 yıldır hiçbir haber alamadıklarını ve İmralı Adasının bir giz perdesi ardında tutulduğunu belirterek, haber alamama haline son verilmesi çağrısında bulundu.

Haber Merkezi- Asrın Hukuk Bürosu, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde tutulan müvekkilleri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan 25 Mart 2021 tarihinden itibaren 3 yıldır haber alınamamasına dair yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, müvekkillerinden 3 yıldır hiçbir şekilde haber alınamadığı belirtilerek, yapılan bütün adli ve idari başvurulara rağmen herhangi bir görüşmenin yapılmasına izin verilmediğinin altı çizildi. Açıklamada, mutlak iletişimsizlik halinin hukuk dışı uygulamalarla sürdürüldüğü İmralı adasının bir “giz perdesi” ardında tutulduğuna işaret edildi.

Dış dünyayla bağın tamamen koparılması mümkün değildir

Asrın Hukuk Bürosu tarafından yapılan açıklamanın tamamı şöyle: “Mevcut mutlak iletişimsizlik hali, fiili ve keyfi uygulamaların yanı sıra Türkiye mevzuatında dayanağı olmayan ‘yargı kararları’ ile sürdürülmektedir. Aile ziyaret yasağına neden gösterilen disiplin cezaları ve avukat ziyaretlerine engel oluşturan kararlar mevzuata aykırılık oluşturmakta olup, karar sahibi merciler için suç hali oluşturmaktadır. Ayrıca yazışma hakkı ve telefonla iletişim hakkı da tanınmamaktadır. Oysa Mandela kuralları gereğince dış dünya ile bağın tümden koparılması mümkün değildir. Her şart altında mahpusların dış dünya ile asgari iletişimi sağlanmak durumundadır. Asgari kriterler yerine getirilmediği gibi bu uygulamalara dayanak dosya ve kararlar avukatlardan gizlenmektedir.

İmralı adası giz perdesi ardında tutuluyor

Anılan bu uygulamalarla İmralı Adası bir giz perdesi ardında tutulmaktadır. Bir ada hapishanesinde tutulan müvekkillerimizin güncel durumları hakkında başta aileleri ve biz avukatları olmak üzere toplumun en ufak bilgiye erişimi 3 yıldır kesintisiz şekilde engellenmektedir. Müvekkillerimizin başta sağlık hakkı olmak üzere iç hukuk ve uluslararası hukukta güvence altına alınan diğer temel yaşamsal hakları hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz.

Mutlak iletişimsizlik ağır bir işkence modelidir

Tarihsel süreç içerisinde başkaca örneği olmayan mutlak iletişimsizlik hali, ağır bir işkence modelidir. Bu işkence rejiminin bir boyutu olarak uygulanan ve hukuk düzeninde hiçbir karşılığı olmayan mutlak iletişimsizlik haline derhal son verilmesi için Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne yaptığımız tedbir talepli başvuru sonucunda Komite tarafından tedbir kararı verilmiştir. 2022 yılının Eylül ayında Komite tarafından Türkiye Hükümeti’ne ‘Başvurucuların maruz kaldıkları incommunicado tutukluluk haline son verilmesi ve başvurucuların kendi seçecekleri bir avukata derhal ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın erişim sağlanması’ çağrısı yapılmıştı. Komite, bu tedbir kararına uyulmadığı için 2023 yılının Ocak ayında tedbir kararına uyulmasını Hükümete tekraren iletmiştir. Ancak Hükümet, iç hukuk ve uluslararası hukuku bir kez daha rafa kaldırarak, tedbir kararını uygulamamış ve mutlak iletişimsizlik politikalarında ısrarcı olmuştur.

CPT raporunu hala açıklamadı

Mutlak iletişimsizlik halinin derinleştirilerek devam ettiği 2022 yılının Eylül ayında CPT İmralı hapishanesine ziyaret gerçekleştirmiştir. Ancak bu ziyaretine ilişkin raporunu hala açıklamadığı gibi müvekkillerin sağlık ve tutulma koşullarına ilişkin kamuoyuna asgari bir açıklamada da bulunmamıştır. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İmralı hapishanesindeki tecrit uygulamalarını konu alan kritik başvuruyu, 13 yıldır önünde olmasına rağmen karara bağlamaktan imtina etmektedir. Şüphesiz ki Hükümetle birlikte Konsey organlarının bu tutumu İmralı’daki uygulamaların hukuki kararlarla değil uluslararası boyutta alınmış politik kararlarla sürdürüldüğü gerçekliğini teyit etmektedir.

Mutlak iletişimsizlik politikaları yaşamın her alanına yansıyor

Mutlak tecrit rejiminin Sayın Öcalan’ın geliştirdiği demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum önermesini hedeflediği de çok açık. Kendisinin ağır tecrit rejimine rağmen ortaya koyduğu güçlü çözüm projeleri, halklar lehine sergilediği mücadele, ürettiği düşünsel ve ideolojik güç; sadece Türkiye’de değil tüm Ortadoğu’da kutuplaştırma ve savaş siyasetine karşı en alternatif yaşam modeli olmuştur. Dolayısıyla Sayın Öcalan’a dayatılan tecrit rejimine son verilmesi, Türkiye’de ve Ortadoğu’da demokrasinin yeniden inşa edilmesi yolunda en büyük adım olacaktır.  Açık bir biçimde görülmüştür ki Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak iletişimsizlik politikaları, yaşamın her alanında yansımasını bulmaktadır.

İlgili muhatapları hakikati dile getirmeye çağırıyoruz

İmralı’da uygulanan tecrit politikaları derinleştikçe başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye halklarının içine sürüklendiği çoklu krizler daha da büyümektedir. Bu çoklu kriz halinden çıkışın ve demokratik, barışçıl bir toplum inşasının yegâne yolu, Sayın Öcalan’ın dış dünya ile bağlantısının sağlanmasıdır. Coğrafyamızda yaşanan tarihsel ve toplumsal sorunların aşılması için mutlak iletişimsizlik hali olan tecridin son bulması hayati bir önem taşımaktadır. Bu gerçekliğin farkında olan kitleler her alanda tepkisini büyütürken, topluma öncülükle sorumlu olan siyaset, hukuk, sivil toplum ve bilumum aydın addedilen kişilerin ‘görmeme’ tavrı kabul edilemezdir. Bu vesile ile ilgili muhatapları hakikati dile getirmeye ve asli sorumluluklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Bu minvalde tekraren belirtmek istiyoruz ki; iç hukuk ve uluslararası hukuk ilkelerinin gerektirdiği sorumluluk ve zorunluluk gereği hiçbir kısıtlama olmaksızın müvekkillerimizin avukat görüş hakkı başta olmak üzere bütün hakları derhal sağlanmalıdır. Avukatları olarak bizler ve toplumun büyük bir çoğunluğunda yüksek kaygıya sebebiyet veren, 3 yılını geride bırakan haber alamama haline son verilmeli.”