‘Tecavüz tanımları dar, kadınlar adalet bulamıyor’

Equality Now temsilcisi Dr. Dima Dabbous, Arap dünyasındaki yasaların uluslararası normlarla uyumlu olmadığını vurgulayarak, “Evlilik içi tecavüz tanınmıyor, kadınların 2–3 gün içinde şikâyetçi olması bekleniyor. Toplum fail yerine kadını suçluyor” dedi.

SUZAN EBU SAİD

Beyrut – Cinsel şiddet, özellikle de tecavüz, Arap ülkelerinde en az bildirilen toplumsal cinsiyete dayalı şiddet biçimlerinden biri olmaya devam ediyor. Çoğu ulusal hukuk sistemi tecavüzün tanımı, faillerin yargılanması ve mağdurların korunması konusunda oldukça sınırlı çerçeveler sunuyor.

Raporun özeti

“Adalet Arayışı: Arap Ülkelerinde Tecavüz Yasaları” raporu, Arap Ligi’ne üye 22 ülkedeki (Cezayir, Bahreyn, Komorlar, Cibuti, Mısır, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Libya, Moritanya, Fas, Umman, Filistin, Katar, Suudi Arabistan, Somali, Sudan, Suriye, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen) tecavüz ve cinsel saldırıya ilişkin yasaları inceliyor.

Raporda, bu yasal düzenlemelerin uluslararası insan hakları standartlarıyla ne kadar uyumlu olduğu değerlendiriliyor. Özellikle tecavüzün, “rıza olmaksızın cinsel ilişki” olarak tanımlanması gerektiği vurgulanıyor. Ancak ulusal yasaların çoğunda tecavüz yalnızca kadın ve erkek arasında kabul ediliyor; erkek erkeğe tecavüz, çocuklara veya engellilere yönelik cinsel şiddet kapsam dışında bırakılıyor.

Evlilik içi tecavüz de genellikle tanınmıyor. Yasalar, ihlale maruz kalanların hızlıca şikâyette bulunmasını ve fiziksel yaralanmalarına dair kanıt sunmalarını şart koşuyor, bu da adalete erişimi zorlaştırıyor.

Rapor, tecavüz tanımının genişletilmesi, mağdurların üzerinde haksız delil yükü oluşturan yasal ve pratik engellerin kaldırılması, “bekâret testi” gibi ayrımcı uygulamaların yasaklanması ve mağdurlara psikolojik, hukuki, sağlık ve barınma desteği sağlanması yönünde önerilerde bulunuyor.

Yasal boşluklar

Raporu hazırlayan Equality Now örgütünün Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesel temsilcisi Doktor Dima Dabbous, Arap ülkelerindeki yasal boşluklara dikkat çekti.

Dima Dabbous, mevcut yasaların uluslararası normlara uygun olmadığını belirterek şunları söyledi: “Tecavüz tanımları dar tutulmuş durumda. Evlilik içi tecavüzün tanınmaması da çok ciddi bir sorun. Kadınlar evlerinde şiddet görüyor ama yasal olarak haklarını arayamıyor.”

Ayrıca, maruz kalanların birkaç gün içinde şikâyetçi olmalarının ve delil sunmalarının beklendiğini vurgulayan Dima Dabbous, bunun kadınların psikolojik durumu göz önünde bulundurulmadan yapıldığını söyledi:

“Birçok kadın şok geçiriyor, günlerce konuşamıyor. Ama polis 2–3 gün içinde delil bekliyor. Toplum da maruz bırakılan kadını: ‘Ne giydin ne söyledin?’ diyerek fail yerine mağduru hedef alıyor.”

Umut veren gelişmeler

Çatışma dönemlerinde cinsel şiddetin çok daha ağır boyutlara ulaştığını kaydeden Dima Dabbous, “Savaşlarda kadınlar sistematik olarak hedef alınıyor. Kadın bedeni, düşmanı aşağılamak için savaş aracı olarak kullanılıyor. Böyle durumlarda adalet neredeyse imkânsız hale geliyor; mahkemeler işlemiyor, delil toplanamıyor” dedi.

‘Sessizliği kırma zamanı’

Dima Dabbous, çalışmanın iki yıl sürdüğünü belirterek şunları ekledi:

“Bu konu yeterince konuşulmuyor. Oysa cinsel şiddet kadınların hayatını mahvediyor, iş hayatından ve toplumdan kopmalarına yol açıyor. Sağlıklı bir toplum istiyorsak bu sessizliği kırmalıyız.”

Son olarak, geçmişte Lübnan iç savaşı, Bosna savaşı, Şengal’de Ezidilere yönelik saldırılar ve günümüzde Gazze ile Suriye’nin Süveyda bölgesindeki taciz ve tecavüz vakalarını hatırlatan Dima Dabbous, maruz bırakılan kadınların hâlâ adalet bulamadığını söyledi ve şu çağrıyı yaptı:

“Artık bu meseleden kaçamayız. Bu raporla birlikte tartışmayı başlatmak, toplumsal farkındalığı artırmak ve adaletsizliği azaltmak zorundayız.”