Ana Tanrıçanın kendi olma mücadelesi

Evren arayışı anlamın adıysa; ana tanrıça da arayışın, buluşun, keşfin, anlamın, inancın ve bilincin adıdır. İlk gezgin gruptan ilk klanı oluşturan, kolektivizm ruhunu yaratan, insandan doğaya her şeyi buluşturarak ahengini kuran, ilklerin adıdır tanrıça.

KURDİSTAN HAFTANİN

Tanrıça kendi tanrısıyken ve kendi perspektifini yüreğinden ve beyninden alırken temel varlık nedeni kendi kendini yaratma ve kendi olma mücadelesidir.

Köle kadın ise varlık olmaktan çıkmış, ruhunu ve beynini yitirmiş kadındır. Fiziki olarak erkeğe ve erkek aklına kendini feda eder, bir araç olarak kendini motive eder. Kendi sahibi efendisi olarak kabul ettiği erkeğin sözünü kendisi için bir kader belirler ve kaderi sorgulamayı aklına bile getirmez, direkt uygulamayı esas alır.

Kendi kendinin sahibi olmayı yitirmiş köle kadın, aynı zamanda kendine sahip arayan yenilmiş kadını ifade eder. O zaman aklımıza gelen ilk soru; gerçekte kadın kimdir ve nasıl yaşar?

Kadın evrenin spiral döngüsünün devamını, bütün evren çatışmalarını yüreğinde beyninde yaşayarak rahminden hayat vermektedir.

Kadın kimdir?

İlk tohumu bulan, toprağı ilk eken, ilk canlıları evcilleştiren, ilk tıbbı yaratarak hayat kurtaran, insana can vererek bir yaratımı yaşamın anlamıyla buluşturan kimliktir kadın. Doğada iyi bir keşifçidir, varlıkta iyi bir anlam oluşturucudur, bildiklerini bilince dönüştürendir. Kadın gerçeği ana gerçeğidir… Ana tanrıça, toprağın anası, insanın anası, suyun perisi, keşiflerin bilgesi, evrenin bir devamıdır. Evren arayışı anlamın adıysa; ana tanrıça da arayışın, buluşun, keşfin, anlamın, inancın, bilincin ve bilimin adıdır. İlk gezgin gruptan ilk klanı oluşturan, kolektivizm ruhunu yaratan, insandan doğaya her şeyi buluşturarak ahengini kuran, ilkelerin adıdır ana tanrıça…

Hakikat arayışı devam ediyor. Hakikat arayışındaki ana tanrıça, zihninin açıklığıyla yaşama özgürlük ve umut tohumları ekti. O bunu aynı zamanda yaşam kaynağına dönüştüren toplumun anasıdır…

Ana Tanrıça

Bilim merakla başlar, ana tanrıça merakla kendini oluşturdu. Bilmeye, tanımaya, anlamaya başladıkça doğanın duygusal zekasında kendini buldu. Gökyüzünde çakan şimşeklerle gök gürlemesiyle yağan yağmuru, göklerde evrenin sonsuzluğunu anlatan yıldızları, Güneş nasıl doğar nasıl batar, bu sular nehirler nereye akar, mevsimler neden değişir diye hepsine merakla sevgiyle baktı. Bütün bu oluşumları sembolize ederek, her şeye bir ad-bir kimlik verdi. Doğa ve toplumun anası, erkeği de var olan bu değerlere ve kendi yaşamına ortak etti. ‘En güzel erkek çiftçi erkektir’ diyerek gücüne güç kattı, ruh verdi, zihin verdi, anlayış oluşturdu. Onun adı da ‘Dumuzi’ oldu. Erilliği ve dişiliği doğanın bir diyalektiği ve devamlılığı olarak ele aldı. Dişil olmayı bir üstünlük olarak görmedi. Eril olmak da kutsallık taşımıyordu. Toplumun anası aynı zamanda toprağın savunucusu ve doğanın sorumlusudur.  Tapınaklar yaptırdı, topluma inancını vermek için. Tapınaklarda şifacılar yetiştirdi toplumun sağlığı için. ‘Sakladığın değil paylaştığın senindir’ inancıyla hareket etti, heybesindeki her şeyi toplumla paylaştı. Çünkü Ana tanrıça; komünalisttir

Önderlik ettiği toplumda tanrıça, özgürlüğün timsalidir. Bu nedenle tarihsel bazı çıkışlar onun yarattığı inancın toplamıdır ve her yerde her şeyde biraz onun izlerini görürüz.

Kutsal aile: Kadının ölümü, erkeğin köleleştirilmesi

Yol yoldaşlığı ana tanrıçanın felsefesidir. Yol yolda yürüyenlerindir. Yolsuz yolcular ise; sapmayı ifade eder. Ve bunun adı avcı kulübü, şaman kulübüdür. Bunun adı rahip-şef-güçlü erkek ittifakı, bunun adı kastik katil ya da egemen erkek zihniyetidir. Bu erkek aklı neden ana tanrıçanın yoluna katılmadı? Neden hep şüpheyle baktı ve inanmadı ana tanrıçanın dinine? Çünkü tanrıçaya ve inancına katılmak kendinden ödün vermektir. Asıl amaç bütün değerlere el koymaktır. Avcı kulübünde kalan erkek, erkek aklını örgütleyerek ana tanrıçanın yoluna karşı kendi yolunu çizmiştir. Kendi yolunu örgütlemek için büyük hilelere, yalanlara başvurmuştur. Kadın öncülüklü sisteme kendi karşı devrimini dayatmıştır. Erkek aklı sürekli ve sistematik olarak geliştirdiği şiddetle ana tanrıçanın toplumuna saldırılar yaptı. İktidar olmayı hedefledi. Mitler yoluyla beyinleri bulandırdı, olay ve olguları çarpıtarak kendini hakim güç yapmayı başardı. Tapınaktan başlayarak, tanrıçanın tüm değerlerini gasp ederek hakimiyetini garantiye almak istedi. Toplumun manevi şah damarı olan tapınak rahibelerini ‘özel fahişeleştirme kurumu’ olarak kendi çıkarları için kullandı. Oysa bu rahibeler, ana tanrıçanın kutsal eğitimi için oluşturulmuş tapınaklarda hizmet veriyorlardı. Bu tapınaklarda kastik katil egemen erkek akılla rahibeyi fahişeleştirerek yozlaşmaya, ilk köleciliğe yol açarak toplumsal yaşamda ilk sapmayı yaratmıştır. Toplumun öncüsü olan kadınlar, kastik katil erkek tarafından güçten düşürülerek erkeğin mülkü haline getirilmiştir. Bu ilk özel mülkiyete; ‘kutsal aile’ sıfatı verilerek en büyük yalan uydurulmuştur. Böylece ilk tuzağı ilk kandırmacayı zihinlere yerleştirmiştir. Bu sözde kutsal aile; erkeğin ilk tuzağı olarak şahlandırılarak, farklı renklerle meşrulaştırarak günümüze kadar gelmiştir. Kutsal evlilik denilen aslında kadının ölümü erkeğin köleleştirilmesidir.

Kadın nasıl özgürleşir?

Kadının özgürleşmesi erkeğin kölelikten çıkışı, felsefik ilişkilenmeye dayandığı gibi biyolojik ilişkilenmeden boşanarak, kolektif, eşit ve demokratik felsefeye dayalı olmaktadır. Tarihten günümüze baktığımızda, özellikle 20’inci yüzyılın son çeyreğinde başlayan Apocu özgürlük hareketi; kastik katil sisteme darbe vurmuş, köleci kadını aşma mücadelesiyle özgür kadın kimliğini açığa çıkarmıştır.

‘Hep kavgaydı yaşamım’ diyen Sakine Cansız arkadaşın şahsında devasa bir kadın hareketi doğmuş, büyümüştür. Bedeniyle kendini özgürlük kalkanı yapan Berivan (Bınevş Agal) arkadaş milyonlarca kadını Botan’da serhıldanlara kaldırıp isyana dönüştürmüştür. Berivan’dan ilham alan Zekiye Alkan arkadaş, Amed surlarında bedenini ateş topuna dönüştürerek ataerkil egemen zihniyete meydan okumuştur.

Kadın direnişini kendine savunma mekanizması yapan Beritan arkadaş silahı kuşanarak kastik katil erkekten hesap sorarcasına, cepheden cepheye koşarak kadın özgürlük bayrağını dalgalandırmıştır. Kastik katillerin elinin bedenine değmemesi için 1992 Güney savaşında kendini zılgıtlarla uçurumlardan atarak özgür kadın zafer iradesini ispatlamıştır.

Almanya’da 1994’te Ronahi ve Berivan arkadaşların şahsında özgürlük mücadelesi Newroz ateşine dönüşmüştür. 1996’da bu direnişi devralan taktik açılım öncüsü olan ve dosta düşmana özgürlük savaşının nasıl verilmesi gerektiğini ortaya koyan Zilan arkadaş; kastik katil ordusuna karşı bir ordu gibi örgütlenip eylemini gerçekleştirmiştir.

Ana Tanrıçanın soylu kızları

Apocu fedai kadınlar Kürdistan’ın dört parçasında, kastik katil sürülerine korku salan ana tanrıçanın soylu kızları misali herkese kadın gücünü ve iradesini göstermiştir. Kobanê’de Arin ve Revan arkadaşlar şahsında açığa çıkan gerçeklik, insanlığa karşı suç işleyen vahşi DAİŞ çetelerinin ve cihatçı selefilerin beyni olan Erdoğan’ın kâbusu olmuştur.

2018’de Efrîn savaşında; Avesta Xabur ve Barin Kobanê arkadaşlar, işgalci faşist orduya karşı tanrıçaların intikam savaşını vermişlerdir. 2024’te Ankara’da Asya ve Rojger arkadaşlar TUSAŞ’a yönelik fedai eylemleriyle insanlık katillerinden adeta nasıl intikam alınır herkese göstermiştir.

Tarihimizden, yakın tarihlerde gerçekleşenlerine kadar adı geçen, destan yazan kahramanlarımız özgür bir yaşam uğruna bedenlerini bu köhne zihniyete ve sonu gelmeyen savaşlara siper etmişlerdir. Tanrıçaların kutsal mekanı Mezopotamya topraklarında, insanlığın ilk yaşam merkezinde, toplumsallığın başlangıcı, hakikatin ilk arayış ve başlangıç mekanında bu mirasa sahip çıkmaktadırlar.

Elbette savaş, özgürlük savaşçıları için zorunlu bir araç oldu her zaman. Tarihsel açıdan da Apocu hareket için asıl amaç, zaruri olan demokratik komünal toplum mücadelesi olmuştur. Bu anlamlı ve değerli amaçta ve toplumsallıkta da kadınlar, öncü güç olacaktır.