Şengal’de ilk kutlanan 8 Mart: Êzidi kadınların isyanı

Gazeteci Jinda Asmen, IŞİD zulmünden kurtarılan Şengal’de kutlanan ilk 8 Mart’ı, kadınları, tanıklıklarını ve en önemlisi 2017 yılında KDP saldırısı sonucu yaşamını yitiren gazeteci arkadaşı Nujiyan Erhanı anlattı.

DİREN ENGÎZEK

Haber Merkezi- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü dünyanın her yerinde kadınlar farklı şekilde karşıladılar. Kürdistanlı kadınlar bugünü bir direniş günü olarak her yerde kutlamalar, yürüyüşler, toplantılar ve buluşmalar şeklinde ele aldı. Özelde Şengalli kadınlar bugünü daha büyük bir anlam ile kutladılar. IŞİD’in Şengal’e 3 Ağustos 2014’te saldırmasından sonra, buradaki kadınların yaşamları bir bütünen değişti. Binlerce Ezidi kadının ve kız çocuklarının kayıp olduğu bir coğrafyada, kadınlar ‘Jin, jiyan, azadî’ felsefesiyle örgütlenmeyi öğrendiler. İlk kutladıkları 8 Mart’tan bugüne Şengal’de çok şey değişti. Kadınların mücadelesi büyüyerek bugüne gelirken, onları IŞİD zulmünden, gerici erkek zihniyetinden kurtaran kadınlar hiç unutulmadı.

Gazeteci Jinda Asmen Şengal’de kutlanan ilk 8 Mart’ı, duygularını, kadınları ve oradaki mücadeleyi ve 2017 yılında KDP’li Roj Peşmergeleri tarafından hedef alınarak katledilen gazeteci Nujiyan Erhan’ı ajansımıza değerlendirdi. Şengal’e ilk gidişinden anlatmaya başlayan Jinda Asmen, “İlk vardığımızda Şengal’in coğrafyası insanı şaşırtıyor, farklı bir gizemi vardı” diyerek şunları söyledi: “2015 yılında Şengal’e gittim. Nisan ayıydı, iki arkadaş gittik ben ve şehit Nujiyan Arkadaş. Hep duymuşsundur araştırmışsındır Êzidileri ama içine girip yaşadığınızda bambaşka. Onların gerçekliği çok başkaydı. Onların gerçekleri ile daha fazla yüzleşebiliyorsun daha iyi algılıyorsun, hissediyorsun coğrafya da öyleydi.”

‘Coğrafyası beni direkt çekti’

Jinda Asmen, Şengal’in coğrafyasının güzel bir atmosfer yarattığını dile getirerek, “Gerçekten ilk gördüğümde Şengal’i sevdim. Coğrafyası beni direkt çekti. Sonra halk ile karşılaştık fermandan kaçıp dağa sığınan halk. Onları korumak için kendilerini feda eden YJA Star ve HPG gerillaları, onlar mevzilenmişti halk dağın koynunda kendini korumaya almıştı” dedi.

Jinda Asmen, halkın bütün mevsimlere rağmen çadırlarda yaşadığını hatırlatarak şunları ifade etti: “Doğayla da iç içe aslında bir savaş verdiler. İlk gördüğümde ferman yeni yaşanmıştı, katliamlar onun hüznü ve acısı çok fazlaydı. Ne yapacağını bilememe çok fazla, ne olacağını bilememe çok fazlaydı. Ama onları koruyanlara güveniyorlardı. Her zaman Kürtler için bir sığınma ve yaşam alanı olan dağlara da güvenerek gelmişlerdi.”

‘Hem tanıklık ettim hem dinlemek istedim’

Şengal halkının, “Zamanla mücadele ederek her şeyi düzeltebileceklerinin bir yaklaşımıda vardı” diyen Jinda Asmen, “Başlarda bu çok olmasa da doğal olarak sürekli bir katliam onları hep ürküten, geriye çeken, yok etmeye iten bir duyguya dönüşmüştü. Fakat o mücadele ile birlikte Êzidi halkı hem bir hüzün hem bir acı ama aynı zamanda direnme ve yeniden yaratmanın mutluluğunu yaşıyordu. O mutluluğu da elde ettikçe yaşıyorlardı” şeklinde konuştu.  

Jinda Asmen, bu yaşanan atmosfer içerisinde, tanık oldukça gerçeklerin gerçek olarak dile gelmesine kanaat getirdiğini belirterek şöyle devam etti:

“Bir gazeteci olarak da bu gerçekleri gerçek olarak dile getirmemiz gerekiyordu. Neyse odur onu dile getirmeliydik. Gazeteciliğin rolüde bu zaten. Bunun üzerinden halkın içinde daha fazla olayları yaşananları dinlemek, tanık olmak ve tanımak başka bir duyguydu. Bir nevi günü gününe belki orda değildik kaç ay sonrasında orda bulunsakda aslında bir nevi fermanı birebir yaşadık diyebilirim. O duyguyu o hissi sen onları dinledikçe ve paylaştıkça, onlarla birlikte bir suyun kıymetini bildikçe aslında sen de yaşıyorsun. Öyle bir atmosferi vardı Şengal’in.

O yüzden dedim ki ben burada olduğum sürece her şeyi kendi gerçekliğiyle dile getireceğim. Özellikle yaşanan acılar çocuklarda nasıldı, kadınlarda nasıldı şimdi nasıl oluyor bu acıların güce dönüşümü nasıl oluyor. Hem tanıklık ettim hem de dile getirmek istedim.”

Jinda Asmen, yaptıkları ilk haberi ve heyecanını şu sözler ile dile getirdi: “İlk geldiğimiz gün haber yapmaya başladık, ilk saatlerdi. Küçük bir çoban çocuğun haberiydi. Şengal’de zaten okul yoktu. Küçük çadırlar açılmıştı çocuklara imkan dahilinde, orada eğitimler veriliyordu. Bir erkek bir kız kardeşler çobanlık yapıyorlardı. Biz onlarla diyaloğa girmiştik H. Nujiyan’la; ilk onu haberleştirmiştik.”

8 Mart’ın Şengal dağında ilk defa kutlanması...

Jinda Asmen, Şengal’de ilk kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “bir isyan duygusuydu o gün, isyandı Ezidi kadınların” şeklinde tanımlayarak, “Fermanda yaşadıkları katliamlara değil sadece her şeye isyandı. O kutlama bir direnişin ifadesiydi bana göre. Amerika’da yakılan 129 kadından daha fazlası belki. Her şeye cevaben büyük bir direnişti. O hissi o duyguyu alıyorsun. O günkü 8 Mart hem bilinçlenmenin hem de kadın olarak daha fazla örgütlenmenin duygusuyla bir direnişti” diye belirtti.

Ezidi kadınların yüzündeki sevinci, mutluluğu ve gururu gördüğünden bahseden Jinda Asmen, “ Ben onların kendilerini var etmenin bir adımı olarak gördüm bu duyguyu ve yaşadım. O günkü 8 Mart duygusu Serhildan havasıydı” dedi.

Jinda Asmen, 8 Mart 2016 gününde yaşadıklarını, gördüklerini ve hissettiklerini şu şekilde aktardı: “Bütün kadınların bir araya geldiği bir gündü. Şengal dağında ilk kez kadınların hepsi bir araya geliyordu. Şengal dağında birkaç büyük ağaç vardı, ‘Dara Kavala’ diyorlardı orada herkes toplandı, bütün halk. Çocukların bile çok mutlu olduğu bir gündü. Doğa aslında çok mutluydu hem doğa hem insanlar. Evren sanki orada bir bütüne kavuşmuş gibiydi. Özgürlük anı denir ya evrendeki özgürlük anı. İşte orada o an yaşandı.”

‘Hem halk hem de onların koruyucuları birlikte yürüdü’

Êzidi kadınların katliam ve zorluklardan sonra bir araya gelişlerini evrenin kalbinin atışı olarak tanımlayan Jinda Asmen, “Dara Kavala’dan Şengal dağından, Ezidi meclisi yeri kurulmuştu, kadınlar buraya kadar yürüdü. Kortejler vardı. Hem halk hem de onların koruyucuları ve YJŞ ile yürüdüler. İki kortej yapılmıştı bir tarafta YJA Star bir tarafta YJŞ ortalarında halk yürüyordu. O pozisyonda o fotoğrafa baktığın anda zaten anlarsın nasıl bir hayat kuruluyor. Aslında nasıl bir direniş ortaya çıkıyor? Çocuklarda vardı. Ellerinde pankartlar vardı 8 Mart’a yönelik yazılar vardı. Fermana yönelik yazılar ve resimler vardı. O an görüyorsun, hem acının hem mutluluğun iç içe yaşandığı bir fotoğraf karesi gibiydi” dedi.

Jinda Asmen, “ Birde o süreçler Kuzey’de de öz yönetim direnişlerinin olduğu süreçlerdi 2016’ydı. Öncesinde çok bilinçli olmasada 8 Mart bazı yerlerde kutlanmıştı. Dar, birkaç kişilik, birkaç kadının bir araya gelişi ile ama böyle örgütlü, bilinçli büyüyen bir 8 Mart olmamış. Bunu şöyle ele alabiliriz, Êzidilerin üzerinde yaratılan sistem buna izin vermemiş. Çünkü bilinçlenerek güçlenecekler” şeklinde konuştu.

‘Sisteme, erkek sistemine, zorbalığa isyandı...’

Şengal’de Irak hükümetinin uyguladığı politikaları ve özellikle kadınların güçlenmesine karşı baskılar kullandığını ifade eden Jinda Asmen, devamında şunları belirtti: “Êzidi halkının içerisinde eril sistemin kadınlar üzerinde yarattığı, bir baskının sonucudur. Bununda bilincine varılarak, kutlanan bir 8 Mart’tı aslında. Sisteme, erkek sistemine, zorbalığa ve öldürülmeye isyan her şeye isyan yani öylesi bir gündü. Dara Kavala’dan kortejler halinde yüründü. Birçok slogan atıldı. ‘Biji Berxwedana YJŞ, YPS- Jin , Biji Serok APO’  gibi birçok slogan atıldı. O dağda ‘Jin jiyan azadi’ sloganları o kadar güzel yankılandı.”

‘Aslında ilk 8 Mart mevzilerde kutlandı’

Yürüyüşlerden sonra bir moral yapıldığını hatırlatan Jinda Asmen, “Birkaç sanatçı sahneye çıktı. Rojava’dan gelen gruplar ve sanatçılar vardı. Sanatçı Bermal gelmişti. Güzel bir moral olmuştu folklor ekipleri gelmişti, skeçler yapılmıştı. Şiirler okundu. Moral ile birlikte halk halay çekti. Askeri güçler ve halk birlikte kutladı, halaylar çekti. O gün gün boyu öyle bir atmosfer vardı, bu mutluluk ve bu direnişle her şeyin üstesinden gelinebilecek bir resim karesi ortaya çıkmıştı” diye anlattı.  

“Bu direniş aslında mevzilerde çok güzel ortaya çıkmıştı. Başta belirttiğim gibi ortak, büyük bir örgütlü güç ile kutlama olmasada 8 Mart mevzilerde kutlandı. YJA Star mevzilerinde kutlamıştır” diyen Jinda Asmen, Şengal’de Êzidi kadınlarını savunan savaşçılara atfen kendi yaptıkları eylemlerle, varlıklarıyla 8 Mart’ı Şengal’de kutladıklarını dile getirdi.

Jinda Asmen “2016 yılı 8 Mart’ı ilk olmasa da ama büyük örgütlülük ile yapılan ilk 8 Mart’tı. Onun dışında eğer oradaysan eyleminle bile 8 Mart’ı kutlamış oluyorsun, kadınların varlığı bunu kutlamaya yetiyor, o direnişi yetiyor” şeklinde belirtti.  

Direniş kültürünün kadınların varlığı ile geliştiğini ve var olduğunu söyleyen Jinda Asmen, 8 Mart’ların bu kadın direnişinin sonucu olduğunu değerlendirerek, “Her ülkede kadınların yaşadığı baskılar ve onlara karşı kadınların verdiği grevler ve eylemler var, bu kadınların varlığındaki direniştir. Şengal’de de saldırılar hep oldu. Ferman ile daha önceki fermanlarda 3 Ağustos 2014’e kadar gelen fermanlar var ve daha sonrasında da saldırılar var” dedi.

‘Nujiyan ile yaşanan her an, adına çıkıyor’

Jinda Asmen saldırıların hiç durmadan devam ettiğine işaret ederek, “Bu saldırılarda kadınlar hep direndi. Şehitler de verildi, bedeller ödendi. Ama direnişli bir hayat kuruldu. Gelecek için, o an için biz Kürtler olarak aslında direnişli bir hayat kurduk. Bunun içerisinde heval Nujiyan’ı ele almak başka bir direniş benim için. Adı gibi yani direniş ile yeni bir hayatı yaratmak. Heval Nujiyan ile yaşanan her anda sonucu, adına çıkıyor. Nujiyana çıkıyor” dedi.

Şengal’de Nujiyan Erhan’ın büyük bir direniş sergilediğine dikkat çeken Jinda Asmen, şunları dile getirdi: “Bunu kamerasıyla yaptı, verdiği emek ile yaptı. Bunu mevzilerde savaşarak yaptı. Halkın içinde olarak yaptı. Halk nasıl yaşıyorsa öyle yaşayarak yaptı. Birçok yöntemle yaptı. Sadece bir eline silah alıp savaşmak ile değil ya da sadece eline kamerayı alıp bir kareyi karelemek ile değil. Heval Nujiyan hayatın her anını her karesini yaşayarak yaptı.

Ezidi halkı ile bir olarak yaptı. Bir Kürt devrimci kadın olarak yaptı, bunu gerçekleştirdi. Bu onun için bir çizgiydi. Bu devrimciliğinin bir çizgisiydi. Onunla yaşadı. Özgürlüğe giden yolu seçti, anda özgürleşerek, anda o devrimci duygularla yaratarak aslında, heval Nujiyan kendisini var etti. Adının hakkını verdi diyebilirim bu noktada.”

‘Şengal’de özgür kadın basıncılığının zeminini attı’

Jinda Asmen, Nujiyan Erhan’ı anlatırken Şengal’de o savaş içerisinde, zorlu koşullarda Êzidi toplumu içerisinde kadın basınında direkt yer aldığını belirtti. Jinda Asmen kadınların Êzidi toplumunda kapatılıdığını bu nedenle basın çalışmalarında de yer almadığını ifade ederek, “Heval Nujiyan Şengal’de özgür kadın basıncılığının zemininin temelini attı ve oluşturdu. Oluşturanlardan biri olarak kendisini var etti.  Bu kolay bir şey değildi, bunu birkaç cümle ile söyleyebiliyorsun. Ama o savaş ve zorlu koşullar içerisinde böyle bir şey değildi, bir cümleye sığacak bir şey değil. Onları yaratmak, o Êzidi kızlarını bunların üzerinden var etmek eğitmek işte heval Nujiyan’ın devrimciliği ve direnişiydi.”

Nujiyan’ın Şengal’de bıraktığı izin çok büyük olduğunu, akla ilk sevgi ve direnişin geldiğini söyleyen Jinda Asmen “Nujiyan denilince o zorluklar içerisinde gülümseyen bir gülüş, bir yüz gelir. Bunu görebilmek önemlidir. Bunu yansıtabilmek önemlidir. Yani her şey dile gelerek var olmuyor. Dile gelmekte bir parçasıdır ama yaşamak, hissetmek ve gülmek bunlar yaşamın tamamlayıcı öğeleridir. Heval Nujiyan’da kadın direnişinin tamamlayıcı öğerlerinden biridir” şeklinde konuştu.

‘Nujiyan’ı ele alırken sadece bir gazeteci olarak ele almamak gerekir’

Jinda Asmen, “Şengal’de adım adım bıraktığı izleri toplasan, onları bir araya getirsen zaten Nujiyan’ ın yarattıkları ile karşı karşıya kalırsın onun içerisinde buluyorsun kendini ve oradaki anlamı çok daha iyi anlıyorsun. Bunu heval Nujiyan cephesinden söylüyorum. Ayırmak değil heval Nujiyan gibi birçok arkadaş her biri bir ağacın bir dalı yaprağı gibiydi. Adeta her biri bu ağacı şenlendirdi. Bu ağacı yeşillendirdi, filiz verdirtti. Şengal’de de böyleydi. Aynı o ağacın orda Dara Kavala da buluşmanın anlamı gibi büyüktü bence” dedi.

Nujiyan’ı ele alırken sadece bir gazeteci olarak ele almamak gerektiğine vurgu yapan Jinda Asmen, O’nu aynı zamanda bir devrimci Kürt kadını olarak ele almak gerektiğini dile getirdi.  Nujiyan’ın mücadelesini Jinda Asmen şu sözler ile ifade etti: “Mevzilerde savaş verdi. Kürdistan dağlarından Şengal’e geldi. Savaş neredeyse orada olmak istedi. O gerçekliği dile getirmek istedi. En fazla da kadınları dile getirmek istedi. Kendi varlığının var olma mücadelesini vermek için savaşın en kızgın yerlerinde yer almak, savaşın en ortasında yer almak, kendini var etmenin bir yoluydu. Kürt kadınları için bir yoldu ve yöntemdi. Nujiyan arkadaş içinde bu böyleydi.”

‘Her kadın kendi direnişinin sahibidir’

Jinda Asmen, “3 Mart 2017’de, KDP nin saldırısı sonucu yaralandı sonrasında şehit düştü ama heval Nujiyan ölümden de korkmadı, her an her şey olabilir, bunun bilinci ile var oldu” diyerek, korkunun insanın bir parçası olduğunu ve bu bilinç ile direnişin güçlendiğini ifade etti.

Nujiyan Erhan’ın 3 Mart 2017 de fermanın bir devamı olarak KDP tarafından gerçekleştirilen saldırıda gerçekliği dile getirmek için orada olduğunu dile getiren Jinda Asmen, “Bizim için çok büyük bir acıydı. Orada birçok savaşçı hayatını kaybetti. Her biri Xanesor ve Sinuni arasında çıkan çatışmada, kendi varlıklarını ve topraklarını korumak için yerlerini aldılar. Topraklarından vazgeçmemek için, yarattıkları bir hayatı yarım bırakmamak için, gelecek için oradaydılar. O yüzden de orada şehit düşen kadın savaşçılarda, heval Nujiyan’ da her zaman direnişin öncüsü oldular. Bu anlamda öncülüğü de kendilerinde yarattılar. Her kadın Şengal’de bir öncü; kendi yaptıkları ile birbirlerini tamamlayarak büyütüyordu. O yüzden her kadın kendi direnişinin sahibidir aynı zamanda” şeklinde konuştu.

‘Efsunileşen bir kadın oldu’

Nujiyan Erhan’ın kendi kalemiyle, kamerasıyla direnişini sahiplenerek büyüttüğünü belirten Jinda “Savaşın içerisinde, hayatın her anında bunu yapmaya çalıştı. Şengal’deki direnişte efsunileşen bir kadın oldu. Êzidi tarihinde birçok kadın var direnen kadın var. Sitiya Nasralar var, Meyanlar var, onları araştırırsa insan görür. Biz Kürtler de hepimiz payımızı almışız. Bu öyle bir şey ki, bu özellikler kadından kadına geçen bir şey; bir ulusta, bir halkta var olan bir şey değil. Aslında kadınlar evrendeki direniş ile bütünleşmiş, o yüzden her kadın nerede olursa olsun, kendi direnişini yaşatabiliyor” diye belirtti.

Jinda Asmen direnişi örgütlülüğe kavuşturabilmenin önemini vurgulayarak, “ Nujiyan’da örgütlü olmayı seçen kadınlardan; Nasralar, Meyanlar Êzidi tarihinde hep dinlediğimiz o direnen kadınların aslında bir devamı olarak Nujiyan Şengal’de var oldu. Onlar gibiydi ve onlar gibi direndi. Onlar gibi o da yer aldı hayatın tam ortasında. Heval Nujiyan onlardan aldığı mirası devam ettirdi. Êzidi halkı için de heval Nujiyan öyle oldu, tarihlerini aslında bir kez daha sahiplendiler. Bu çok önemli çünkü tarihlerini sahiplenmek kendi varlığını sahiplenmek anlamına geliyor. Bu da direnişin önemli adımlarından biriydi” dedi.  

‘8 Mart bizim için bir mirastır’

Jinda Asmen, “Şengal’de direnen kadınlarla, direnen kadınların 8 Mart’ıyla yeni bir hayat doğdu. Eksik olan birçok yön var. Bunlar direnerek ve mücadelesi verilerek tamamlananlar olacaktır. Her zaman daha iyiye gitmek için. 8 Mart bizim için bir mirastır. Direnişin mirası, o direnişi daha fazla bilinçlendirmek, daha fazla ileriye götürmek, örgütlü bir hayat kurmak her kadının görevidir. Bu mücadele her zaman var olacaktır. Nujiyanlar gibi bizler de her zaman bunun mücadelesini vereceğiz” şeklinde ifade etti.

Jinda Asmen: Kadın direnişi ile özgür geleceğe

Son olarak Jinda Asmen, şu sözlere yer verdi: “Ben 8 Mart vesilesiyle tüm direnen kadınları saygı ile anıyorum. Direnen kadınlar, direnmeye cesaret gösteremeyen kadınların hepsini bir sahneye toplamak gerekiyor. O cesaret kadınlarda var. Bir adım gerekir. Ödeyeceğin bedellerde olur ama cesaret bunu gerektirir. Sen yaptıkça bu cesareti aldıkça var olursun, o zaman o korkuların üzerine de gidersin. Ve artık sen direnen kadın yaşam sistemi haline gelirsin. Bunun için hepimiz ayaklanmalıyız, yürümeliyiz. Biz Kürtler için dağlar böyle, yönümüz dağlar olması gerekir. Direnişin mekanları olarak dağlar olmalıdır. Son olarak özgür dağlar ile özgür geleceğe kadın direnişi ile özgür geleceğe diyorum.”