Özge Yurttaş: Daha özgür ve eşit bir medya ortamı için örgütlenmeliyiz

DİSK Basın-İş Genel Sekreteri Özge Yurttaş, kadın hareketinin iktidarın anti demokratik uygulamalarına karşı en kararlı duruşu sergilediğini ve güçlerinin dayanışmadan geldiğini vurgulayarak, kadın gazetecilere özgür medya için örgütlenme çağrısı yaptı.

ROJDA KIZGIN

Haber Merkezi- Kadın gazeteciler birçok ülkede medya sektörünün hemen her alanında pek çok sorunla karşı karşıya. Türkiye’de de eşitsizliğin en yaygın olduğu medya sektöründeki tablo aynı. Kadın gazeteciler şiddet, ücret eşitsizliği, iş güvencesinden yoksun, uzun çalışma saatleri, mobbing, cinsel taciz gibi hak ihlallerine maruz kalıyor. Kimi zaman ise toplumsal olaylarda polis şiddetine uğrayan kadın gazeteciler, mesleki faaliyetleri gerekçe gösterilerek gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve haklarında davalar açılıyor. 

Çalıştıkları medya kurumlarında ise neredeyse yönetici pozisyonlarında hiç yer verilmeyen kadın gazeteciler, tüm zorluklara rağmen gazetecilik mesleğini sürdürüyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Basın-İş Genel Sekreteri Özge Yurttaş, kadın gazetecilerin çalışma koşullarını anlatarak, Kürt gazetecilere yönelik baskıları değerlendirdi.

Özge Yurttaş, kadın gazetecilerin yönetici pozisyonlarında neredeyse yok denilecek kadar az olduğuna vurgu yaparak, gazete, televizyon kanalı ya da web sitesi yönetmenin neredeyse sadece erkek gazetecilerin başarabileceği bir şeymiş gibi bakıldığını ifade etti. Ana akım medyaya alternatif olduğunu söyleyen medya kuruluşlarının kadın gazetecileri destekleyecek seçenekleri önermesinin mümkün olduğuna işaret eden Özge Yurttaş, “Aslında gerçek alternatiflik sadece üretilen haberin içeriğiyle değil bu medya kuruluşlarının kendi organizasyonel yapılarını da bir alternatif model olarak inşa etmesi ve daha eşitlikçi, çalışanların temel haklarına saygılı bir işleyişe sahip olması, daha demokratik daha şeffaf bir anlayışla haber üretim sürecini yönetmeleri de bu sorunların çözümünde bence ön açıcı olacaktır” dedi.

Türkiye’de seçime giderken 25 Nisan sabahı yapılan operasyonda Kürt gazetecilerin de gözaltına alınmasının tesadüf olmadığını belirten Özge Yurttaş, iktidarın her dönemde Kürt hareketi üzerinden muhalefete gözdağı verdiğini, Kürt gazetecilerin sesini kısmaya yönelik her adımın çok kısa bir süre sonra bütün gazetecilere, bütün medya kuruluşlarını kapsayacak bir saldırı dalgasına dönüşebilecek bir niyet taşıdığı değerlendirmesinde bulundu.

Kadınlar cinsiyet eşitsizliği nedeniyle, daha düşük ücretlerle sigortasız koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Kimi zaman mobbing ve cinsel tacize de maruz kalıyor. Eşitsizliğin en yaygın olduğu sektörlerden biri de medya. Medya sektöründe kadın gazetecilerin yaşadığı sorunlar nelerdir?

Türkiye'de medya sektöründe çalışma koşulları ağır ve zorlu. Birçok iş kolundan farklı olarak da birtakım zorluklar barındırıyoruz. Bildiğimiz üzere aslında Türkiye'de çalışma hayatı son 30 yıldır ciddi anlamda güvencesizleştirildi. Düşük ücretlerle, sendikadan, sosyal haklardan, iş güvencesinden yoksun bir şekilde çalıştırma çok yaygın. Bunu medya sektörü gündeme gelince baskılar, üretilen işin niteliğinden kaynaklı işe müdahale ve neredeyse gazetecilerin özgürlüklerinin gasp edildiği bir saldırı ortamı özellikle iktidar tarafından bir saldırı ortamını da katmak gerekiyor. Kadın gazeteciler söz konusu olduğunda bu sorunlar aslında katmerleniyor. Çünkü Türkiye medya ortamı güvencesiz çalışmanın yaygın olduğu bir ortam. Ama kadın gazeteciler ücret eşitsizliği sorunu ile de karşı karşıya.

Kadınlar yönetici pozisyonlarında yok denilecek kadar az

Tüm dünyada ve ülke ölçeğinde olduğu gibi medya iş kolunda da kadınların erkeklerden zaman zaman daha düşük ücret alması söz konusu. Bunun yanı sıra yine Türkiye medyasına baktığınız zaman buna muhalif yayın organları da dahil yönetici pozisyonlarında kadınların neredeyse yok denilecek kadar az olduğunu görüyoruz. Gazete, televizyon kanalı ya da web sitesi yönetmek nedense sadece erkek gazetecilerin başarabileceği bir şeymiş gibi görülüyor anladığımız kadarıyla yok denecek kadar az sayıda kadın yönetici olduğunu göz önüne alacak olursak. Bu da bir ayrımcılık göstergesi.

Kadınlar şiddetin, mobbingin daha sık hedefi haline geliyor

Tabi bütün bunlara bir de işyerindeki taciz, şiddet, mobbing vakalarını eklemek gerekiyor. Kadınlar yine hem sektörde hem toplumsal yaşamda hem de çalışma hayatındaki kırılgan pozisyonları nedeniyle şiddetin, mobbingin daha fazla daha sık hedefi haline gelebiliyorlar. Bunlar gazeteciler açısından bir de sokaktaki devlet şiddeti, kolluk şiddeti zaman zaman sivil yurttaşların ya da sivil çetelerin yönlendirmesiyle hareket eden saldırganların şiddetini de eklemek gerekiyor. Kısaca kadın gazeteciler açısından güvencesiz çalışmanın bunun yanı sıra düşük ücretlerle çalışmanın sektörde hem ücret hem çalışma koşulları hem de yönetsel söz hakkına sahip olunan pozisyonlar açısından ayrımcılığın sık sık yaşandığı koşullarda çalıştıklarını söyleyebiliriz.

Kadın gazeteciler söz konusu olunca sorunların katmerlendiğini söylediniz. Belirttiğiniz bu sorunların çözümüne ilişkin neler önerirsiniz, nasıl aşılabilir bu sorunlar?

Bu sorunların çözümünde her bir gazeteciye tek tek düşen görev tabiide her şeyden önce bence örgütlü olmak, sendikalı olmak. Çünkü sorunlar karşısında kollektif mücadelenin aracı sendika. Basın yayın sektörü maalesef Türkiye'deki 21 iş kolu içerisinde sendikalaşma oranının en düşük olduğu beş iş kolundan birisi çok küçük bir işkolu olmasına rağmen. Bu aslında üzücü bir tablo. Sorunların çözümü için bize düşen tek tek, bu sektörde çalışanlara düşen en önemli görevin hem bireysel hem kollektif yollardan hak aramak, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için birlikte mücadele etmek olduğunu düşünüyorum. Fakat bununla birlikte tabi ki asıl sorumluluk iktidara, yasa yapıcılara düşüyor. Maalesef Türkiye'de mevcut koşullarda iktidar bir düzenleyici kurum değil. Zaten elindeki bütün enstrümanları gazetecileri ve gazetecilik dünyasını, medya dünyasını zapturapt altına almak için kullandığı için tarihin şu anında Türkiye için bunu bir örgütlü talep olarak siyasi iktidara duyurmak çok etkili işlevli bir yöntem değil.

Gerçek alternatiflik sadece üretilen haberin içeriğiyle ilgili değil

Ama sorunların çözümü açısından işverenlere düşen şeyler de var. Özellikle muhalif medyanın ana akım medyaya alternatif olduğunu söyleyen medya kuruluşlarının çalışma koşullarını iyileştirmek, daha demokratik bir çalışma ortamı kurmak, özellikle eşitsiz çalışma koşullarını ortadan kaldırmak, kadın gazetecileri destekleyecek mekanizmalar oluşturmak gibi seçenekleri önermesi mümkün. Aslında gerçek alternatiflik sadece üretilen haberin içeriğiyle değil bu medya kuruluşlarının kendi organizasyonel yapılarını da bir alternatif model olarak inşa etmesi ve daha eşitlikçi, çalışanların temel haklarına saygılı bir işleyişe sahip olması, daha demokratik daha şeffaf bir anlayışla haber üretim sürecini yönetmeleri de bu sorunların çözümünde bence ön açıcı olacaktır.

Siz de bahsettiniz sorunların çözümü için örgütlenmenin önemini. Peki kadın gazetecilerin meslek örgütlerine katılımı nasıl? Karar alma mekanizmalarında yer alabiliyorlar mı?

Açıkçası Türkiye'de sendikal anlamda mesleki örgütlerin yönetsel süreçlerinde kadınların sayısı maalesef düşük ama bizim işkolumuz bu konuda tek olumlu özelliklerinden birisi bu, iyi durumda. Üye profilimiz neredeyse yarı yarıya bir durum söz konusu. Bizim işkolumuzda gerçek anlamda devletten ve sermayeden bağımsız sendikalara baktığımız zaman, işte iki sendika varız işçi alanında. Meslek örgütlerine baktığımızda kadınların neredeyse erkeklerle eşit sayılarda yer aldığını görüyoruz. Yönetsel mekanizmalarda, etkili pozisyonlarda yer alabildiğini görüyoruz.

Kadın hareketi Türkiye’de herkesin önünü açtı

Bunun biraz da gazetecilik mesleğinin Türkiye'deki niteliğinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum ben. Ve tabi ki biraz da kadın hareketinin Türkiye'de herkesin önünü açması, meslek örgütlerinin, sendikaların dönüşümünde feminizasyonunda etkin rol almasının da payı olduğunu düşünüyorum. Örneğin Disk-Basın-İş Sendikası çok büyük bir sendika değil. İşkolundaki üçüncü veya dördüncü büyük sendika olması lazım. Ama bizim 7 kişilik yönetimimizin 3'ü kadın. Disiplin kurulumuzun tamamı kadın. Çalışma gruplarımız içerisinde kadınların sayısı neredeyse erkeklerle eşit. Diğer sendikada ve Gazeteciler Cemiyeti'nde de benzer bir tablo olduğunu biliyorum. Kadınların ayrı öz örgütleri veya haberleşme grupları var bildiğim takip ettiğim kadarıyla. Bu bakımdan gazetecilik alanındaki örgütler diğer alanlardaki örgütlerle kıyaslandığında biraz daha iyi durumda diye düşünüyorum.

Türkiye'de gazetecilik yapmak günden güne zorlaşıyor. 14 Mayıs'ta yapılacak genel seçimler sonrasında gazetecilerin hak ve özgürlükleri konusunda beklentileriniz nelerdir?

Bu konuda beklenti söylemek değil de görev biçmek yerinde olur diye düşünüyorum. Çünkü iktidar kim olursa olsun biz basın özgürlüğü, sansüre son verilmesi, hukuksallaştırılmış operasyonlarla gazetecilerin hedef alınmasına son verilmesi, iktidarın ve yargının elini gazeteciler üzerinden çekmesini talep edeceğiz. Hangi seçenek iktidar olursa olsun, bunu örgütlü bir şekilde olarak talep etmediğimiz sürece yerine gelmeyeceğini biliyoruz. Bu benim kişisel görüşüm birazcık da ama sendikadaki çoğu arkadaşım da benzer görüşleri paylaşıyor. Çünkü demokratik bir ülkede olması gereken basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, halkın haber alma özgürlüğünün hayata geçmesi bizim gibi ülkelerde ısrarla bunun talep edilmesi bu konuda adım adım alan açılması ve ilerlenmesiyle mümkün.

14 Mayıs’tan sonra da hapisteki gazetecilerin özgürlüklerini talep edeceğiz

O yüzden şöyle diyeyim beklentimiz değil ama dileğimiz ve mücadele talebimiz 14 Mayıs'tan sonra da bugün olduğu gibi her şeyden önce halkın haber alma hakkına saygı duyan bir iktidar, basın özgürlüğüne saygı duyan bir iktidar. Hapishanelerde çok fazla gazeteci arkadaşımız şu an hapiste. Geçen yıl haziran ayında ardından ekim ayında özellikle özgür basın geleneğinden gelen arkadaşlarımıza yönelik operasyondan sonra tutuklanan arkadaşlarımız var. Onlarca gazeteci, onlarca yıllık hapis cezası talepleriyle yargılanıyor. Neredeyse her gün mahkeme koridorlarında bir gazeteci ifade vermek veya davasına katılmak üzere hazır bulunuyor. Elbette ki bizim dileğimiz ve talep etmeye devam edeceğimiz şey hapisteki gazetecilerin özgür bırakılması, gazetecilik faaliyetinin bir suç olmaktan çıkartılması, meslektaşlarımızın mesleklerini yerine getirirken kriminalize edilmemesi, haber takibi sırasında engellenmemesi, polisin kolluğun hedefi haline getirilmemesi ve her şeyden önce iktidarın elindeki kurullar ve yetkiler aracılığıyla gazetecilerin sesini kısmaya, boğmaya çalışmaktan vazgeçmesini talep etmek istemek diyeyim.

Özgür basın geleneğinden gelen gazetecilere yönelik baskılara değindiniz. 25 Nisan sabahı yine bir operasyon oldu. 21 ilde yapılan operasyonda 100'ü aşkın kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Kürt gazeteciler de var. Özellikle Kürt gazetecilerine yönelik baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet bu operasyonda aralarında bizim sendikamızın üyelerinin de bulunduğu çok sayıda gazeteci de gözaltına alındı. Aslında biz geçen yıl 8 Haziran'da Diyarbakır merkezli gazetecileri hedef alan operasyondan itibaren aynı şeyi söylüyoruz. İktidarın demokratik alanı daraltma, basın ve ifade özgürlüğü alanını daraltma operasyonları hep Kürt basınından başlıyor ve ardından ülke geneline uzanıyor. Ben her şeyden önce bu saldırının aslında seçim sürecine giderken elbette ki tesadüf olmadığını düşünüyorum. Kürt halkının, Kürt medya kuruluşlarının sesini kısarak aslında seçim çalışmalarını (ben de dışarıdan takip edebildiğim kadarıyla meslek itibariyle görev icabı) son derece başarılı giden, çok sesli çok renkli giden seçim çalışmalarının ivmesini düşürmeyi amaçladıklarını görebiliyoruz. Bunun yanı sıra özellikle Kürt hareketinin sesi olan medya kuruluşlarının buralarda çalışan meslektaşlarımızın kriminalize edilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Şu an dosyada kısıtlılık kararı olsa da 'örgüt üyeliği', 'örgüt propagandası' gibi iddialar geçiyor her zamanki gibi.

Son operasyon bütün gazetecileri kapsayacak saldırı dalgası niyeti taşıyor

İktidarın her dönemde Kürt hareketi üzerinden muhalefete gözdağı verdiğini düşünüyorum. Ve aslında onların sesini kısmaya yönelik her adım çok kısa bir süre sonra bütün gazetecilere, bütün medya kuruluşlarını kapsayacak bir saldırı dalgasına dönüşebilecek bir niyet taşıyor. Bu bakımdan son derece hem kaygılıyız hem öfkeliyiz. Çünkü 8 Haziran'da tutuklanan gazeteciler neredeyse bir yıl bir ay sonra yargı önüne çıkarılacaklar, neyle suçlandıkları bile belirsiz. Ekim ayında gözaltına alınan meslektaşlarımızın bir kısmının tamamen habercilik faaliyetleri nedeniyle çeşitli suçlamalarla karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Bunun altında elbette ki her şeyden önce gazetecilik mesleğinin bir suç olarak tanımlanması, gazetecilik faaliyetlerinin suçlanması çabası var.

Saldırılar karşısında tek vücut olmak önemli

Ama elbette bunun Türkiye'de hem muhalefet açısından kritik rolde duran hem de Türkiye'nin demokratikleşmesinin anahtarı olan Kürt halkının sesi soluğu olan organların hedefte olması bence daha fazla şey anlatıyor bize. Ben kişisel olarak da Kürt halkının talepleri karşılanmadan bu ülkede tam anlamıyla bir demokrasinin geleceğine inanmıyorum birçok insan gibi. Bunun en temel göstergelerinden birisi de medya. Diyarbakır'daki meslektaşlarımız neredeyse 6 ayda bir tekrarlanan operasyonlarla gözaltına alınıyorken, susturuluyorken, yürüttükleri gazetecilik faaliyetleri suçmuş gibi gösteriliyorken Türkiye'de gerçek anlamda bir gazetecilik faaliyetini tam ve özgür bir şekilde yürütebileceğimizi düşünmüyorum. Bu yüzden saldırılar karşısında tek vücut olmanın önemli olduğuna inanıyorum.

Son olarak tüm zorluklara rağmen gazetecilik mesleğini sürdürmekte ısrar eden kadınlara bir çağrınız, mesajınız var mı?

Kadın gazetecilere en önemli çağrım tabi ki örgütlü olmaları, DİSK Basın-İş’li olmaları her şeyden önce. Çünkü bizim gücümüz birliğimizden geliyor emekçiler olarak. Kadın olarak da gücümüz aslında dayanışmamızdan geliyor. Türkiye'de kadın hareketinin, özellikle son 10-15 yılda iktidarın anti demokratik uygulamaları karşısında en kararlı, en idareli duruşu sergileyen toplumsal bileşenlerden birisi olduğunu düşünüyorum. Bu dinamizmi sendikalarımıza, meslek örgütlerimize taşımak Türkiye'deki medyanın demokratikleşmesi, daha eşitlikçi bir niteliğe kavuşmasında etkili olacak diye düşünüyorum. O yüzden daha özgür ve eşit bir medya ortamı için tüm meslektaşlarımı örgütlü olmaya çağırıyorum, basın özgürlüğü için, güvenceli ortamlarda çalışmak için birlikte mücadele etmeye çağırıyorum.