İran cezaevlerinde sağlık hakkı engelleniyor: Bu yavaş ölüm politikasıdır

İran cezaevlerinde sağlık hakkı engelleniyor. Farklı meslek gruplarından kadınlar devletin bu yaklaşımını “yavaş ölüm” politikası olarak değerlendirerek baskılara rağmen tutsakların direnişine dikkat çekti.

VİYAN MEHRPARVAR

Mahabad- İran, toplumsal muhalefetin hak arayışını bastırmak için tutuklama, işkence, kaçırma ve idam gibi ağır cezaları bir araç olarak kullanıyor. Özelikle hak savunucuları ya da özgürlük mücadelesi veren kesimler tutuklanarak, ağır cezalara çarptırılıyor. Tutuklanan yurttaşlar, cezaevlerinde de ağır hak ihlalleri ile karşı karşıya bırakılırken, yaşanan hak ihlallerinin başında ise sağlık hakkının engellenmesi geliyor.

Siyasi tutsaklar; Werîşe Muradî, Zeynep Celaliyan ve gazeteci Pexşan Ezîzî, Lale Saati, Meryem Celal Hüseyni, Rahele Rahmipur, Parvin Mirasan, Nergis Mansuri gibi kamuoyunda direnişleriyle tanınan tutsaklara dönük uygulamalar ise katlanarak ağırlaştırılıyor.

Omurilik daralması, boyun fıtığı gibi ağır sağlık sorunları olan Werîşe Muradî ve İran’da tek müebbet hapis cezası alan Zeynep Celaliyan’ın da görme yetisini kaybetme ile karşı karşıya olmasına rağmen sağlık hakları engelleniyor.

Güvenlik gerekçesiyle isimlerini vermek istemeyen Mahabad’da hak mücadelesi veren farklı meslek gruplarından kadınlar, kadın tutsakların yaşadığı hak ihlalleri ve direnişlerini ajansımıza değerlendirdi. 

‘Tedaviden mahrum bırakmak işkencedir’

Mahabadlı hukukçu, yaşananları “açık insan hakkı ihlali” olarak tanımlayarak, “İran iç hukukunun ve uluslararası taahhütlerin ihlali söz konusu. Özellikle kadın mahkumlara yönelik düzenli tedavi hizmeti yok. Kronik ya da akut hastalığı olan kadınlar, doktora görünmek için aylarca beklemek zorunda kalıyor. Kalp hastalıkları veya kanser gibi durumlarda ise fiilen tedavi engelleniyor. Oysa Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye göre, tedaviden mahrum bırakmak bir işkence türüdür” dedi. 

‘Devlet cinayeti’

Sağlık hakkının engellenmesi hastane sevkinin yapılmaması ve ilaçların verilmemesi şeklinde gerçekleşiyor. Yakın zamanda tedavi hakkı engellendiği için yaşamını yitiren Frizane Bijanipur’u hatırlatan gazeteci ise bu durumu “Devlet cinayeti” olarak tanımlayarak, şöyle konuştu:

“Tıbbi hizmetlerden yoksun bırakmak, mahkumların yavaş yavaş ölmesi demek. Bu süreçte İran rejimi hiçbir bedel veya sorumluluk üstlenmiyor. Hatta aileler mahkûmun sağlık durumundan haberdar bile edilmiyor. Ölüm gerçekleştiğinde ise rejimi yargılamak ve sorumluluğunu göstermek mümkün olmuyor. Uluslararası toplumun bu uygulamaları durdurması gerekiyor. Çünkü sağlık hizmetlerinin engellenmesi Werîşe Muradî ve Zeynep Celaliyan gibi birçok kadının hayatını tehlikeye atıyor. Bu sistematik yavaşlatılmış ölüm, açıkça bir devlet cinayetidir.”

‘Cezaevlerindeki direniş teslim olmama iradesidir’

İhlalleri değerlendiren psikolog ise, bu politikanın devletin güç gösterisi ve baskı aracı olduğunu kaydederek devletin, “Yavaş ölüm” yöntemi olarak sağlık hakkını engellediğini ifade etti.

Psikolog konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Tıbbi bakımın engellenmesi kadın mahkûmun bedeninin ceza, kontrol ve güç gösterisi sahnesine dönüştürülmesi demek. Ancak halkın ve insan hakları örgütlerinin protestoları ile içerideki direniş, rejim için bir tehdittir ve teslim olmama iradesini gösterir.”