İktidarın kadın ve çocukların üzerine örttüğü kara cübbe: Diyanet

ÇEDES projesi ile gündeme gelen Diyanet bugün Türkiye’de kurslar, kreşler, okullar, yurtlar hatta televizyonuyla devletin kendisi olmuş durumda. İktidarın toplumun üzerine attığı bu kara cübbeyi parçalayacak kadınlar ise ‘varız’ demeye devam ediyor.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Türkiye’de son yıllarda muhafazakarlık hızlı bir şekilde yükseliyor.  21 yıllık iktidarı boyunca politikalarını kadınların hayatı üzerinden şekillendiren AKP, ‘kendi rejimini’ Diyanet eliyle sağlamlaştırmaya çalışıyor. Öyle ki siyasal, ekonomik, kültürel, eğitim başta olmak üzere hayatın her alanında Diyanet’in etkisinden söz etmek mümkün. Öne çıkansa sebat ve itaat etmek, tefekkürle beklemek ve çizilen ‘kader planına’ inanmak.

Türkiye’de 2010 yılından itibaren kimi düzenlemelerle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın alanı genişletildi. Bu düzenlemeler daha çok başkanlığın ibadet hane dışındaki yerlerde çalışma alanlarını belirledi. Böylece Diyanet eskisine göre daha da aktifleşen bir kurum haline getirildi. Bugün maneviyattan önce geniş maddi olacakları kullanması yönünden karşımıza çıkan Diyanet, kurslar, kreşler, okullar, yurtlar, aile merkezleri, televizyon, radyo, yayınevi, fetva hatları, dış politikada etkin figürler haline gelmesini sağlayan yurtdışı temsilcilikleri, bakanlıklarla imzaladığı protokollerle her yere yayılan personeliyle devletin kendisi olmuş durumda.

‘Dindar ve kindar nesil’

Diyanet İşleri Başkanlığı en son Gençlik ve Spor Bakanlığı ile imzaladığı “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesiyle yeniden gündemde. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemden bugüne AKP Gençlik Kolları Kongresi’nde ‘dindar ve kindar nesil’ açıklamalarının ekseninde Türkiye’de yeni bir toplum mühendisliği gerçekleştiriliyor. Adım başı İmam Hatip Okulları’nın açılması, din dersi saatlerinin üzerine bir de seçmeli din derslerinin konulması, okullardaki rehber öğretmenlerin yerine din görevlilerinin atanması bu mühendisliğin geliştirilmesinin birkaç hamlesi. Okullardaki son gelişmeyi de neredeyse tüm kamusal alanda Diyanet tarafından yapılan görevlendirmeleri de birbirlerinden bağımsız düşünmemek gerekiyor.

İtaat etmek, sessiz kalmak

Esasen en başta da belirttiğimiz gibi uygulama Diyanet tarafından ilk kez gündemde değil. Daha önce şiddete maruz bırakılan, sığınma evlerinde kalan ve şiddet hatlarına başvuran kadınlar için de Diyanet tarafından görevlendirmeler yapıldı. ‘Kadına yönelik şiddetle mücadele’ konusunda da Diyanet tarafından vaiz, vaize, imamlar hatta Kur’an kursların hoca atamaları yapıldı. 2011 yılında Aile Bakanlığı ile imzalanan protokolle kadına yönelik şiddetle mücadelede toplumun ‘bilinçlenmesi’ için benzer iş birlikleri gerçekleştirildi. Diyanet ‘aile’ içi sorunları çözmek amacıyla ‘aile ve dini rehberlik büroları’ kurdu. Bu protokolle dini referanslarla şiddete karşı eğitimler planlandı ama eğitimlerde de başvurucu kadınlara da itaat etmekten başka bir şey önerilmedi. Eşitliğin fıtrata ters olduğunu anlatan vaazlar, katlanmak ve sessiz kalmak üzerine kurulan cümleler basına konu oldu. Sadece 2018 yılında açıklamalara göre aile ve dini rehberlik bürolarının sayısının arttırılması istenirken, bu konuda 3 bin kitabın bastırıldığı belirtildi. Ayrıca yine bu kapsamda 476 personele eğitim seminerleri verildi.

Hep aile hedeflendi

Kadını ikinci plana iten ‘dini’ pratiklerle göreve başlayan Diyanet görevlileri, sığınma evlerinde de görevlendirildi. Şiddet gören kadınların sığındığı evlerde kadın ve çocukların psikolojik ve hukuki desteğe ihtiyaçları göremezden gelindi. Kadınların güçlenmesine yönelik adımların atılması beklenirken, buralarda da ‘muhafazakâr’ ailenin korunması için adımlar atıldı. Çoğu zaman kadınlar şiddet gördükleri evlerine geri gönderildi. Tüm belediyelerde kurumsallaşan ‘evlilik öncesi eğitim seminerlerinde’ de din görevlileri şiddet ve boşanma hukukundan söz etmedi. Hedef her zaman rejimin istediği bireyleri yetiştirmek ve onun sınırlarında kadınları tanımlamak oldu.

Toplum dizaynı

Bugün özellikle eğitim alanında varlığını çoğaltmaya çalışan Diyanet için tüm imkanlar seferber ediliyor. Türk Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeteri kadar kreşi, anaokulu, personeli, yurdu için bütçesi ‘yok’ ama Diyanet için tüm kapılar açılıyor. Diyanet’in cemaatlerle iş birliği içinde açtığı ‘eğitim’ merkezlerinin sayısı bilinmiyor. İktidarın baskıları her alanda artarken, bir yandan da cüppe, sarık, Kur’an kursu, yurt binaları artıyor. Her türlü karanlığın yaşandığı bu yurtlar yetmemiş olacak ki şimdi eğitim kurumlarının tümünde protokollerle çalışmalar planlanıyor. Kadınlar üzerinden aile ve toplumu dizayn etmeye çalışan rejim bunu en temelden eğitim kurumlarında yapmaya çalışıyor.

Soruların cevapları yok

ÇEDES protokolünde amaç öğrencileri ‘bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlere göre’ yetiştirmek olarak açıklanıyor. Proje ile din görevlileri öğrencilere ‘değerler eğitimi’ adı altında dersler verecekler. Ancak bu derslerin içeriği ne olacak? İçeriğini kim belirleyecek? Müfredat nasıl şekillenecek? Henüz bu soruların cevapları yok.

Okullarda bu kapsamda kulüpler kurulması planlanıyor. Bu kulüpler okul dışı mekanlarda da çalışabilir. İşte tam da burada okul dışı mekanların da neresi olduğu merak konusu. Öte yandan hedeflenen sadece öğrenciler değil; aynı zamanda din görevlilerinin ayda bir kez velilerle de bir araya gelmesi planlananlar arasında.

Endişe verici

2021 yılında imzalanan protokol sadece ortaokullar ve imam hatipleri kapsamı içine alırken, 2023’te ek protokolle ilkokul öğrencileri de eğitime dahil ediliyor. Daha önceki etkinlikler arasında ‘cami oyunları, bilgi yarışması ve öğrencilerin aileleri ile iftar yapması yer alıyor. Etkinlikler namaz kılınmasıyla sona eriyor. Çocuklar üzerinde yapılan kimi araştırmalar erken yaşta verilen dini eğitimin çocukların bağımsız ve eleştirel düşünebilme becerilerini engellediğini ortaya koyuyor. Gerekli eğitimi almamış bireylerin çocuklarla baş başa bırakılmasının sonuçları düşündürücü ve endişe verici. Ancak dini eğitimin ‘4 yaş 4ay 4 gün’ üçlemesi ile başlaması gerektiğine inanlar var. 0-7 yaş aralığındaki çocukların karakter yapılarının oluşturulması için özellikle seçildiği belirtiliyor.  Türkiye’de yaklaşık 1 milyon öğretmen atamayı beklerken bu görevlendirmelerin etkisi yine en başta eğitimciler tarafından tartışılıyor.

Kadınlar var!

Türkiye’de her alanda yaşanan krizler görmezden gelinirken bu krizlere karşı boyun eğen, sessiz kalan tüm olanlara rıza gösteren bir toplum amaçlanıyor. İtaate dayatan tek adam rejiminin bu son adımı kadınların yaşamlarına müdahale ile başlayan süreçten bağımsız görülemez. Kadınları baskılamaya çalışan şimdi de çocuklara uzanan rejimin sopasına elbette ‘dur’ diyenler var. Her alana siyah örtüsünü atmaya çalışan iktidara karşı direnen kadınlar var. Çocuklarının geleceklerini, kendi geleceklerini bu rejime teslim etmeyecek kadınlar var. İktidarın sopasına karşı onun cübbesini yırtarak aydınlığa çıkan kadınlar, kendi ‘değerlerinden’ taviz vermemekte, eşitlikte ve ‘varız’ demekte kararlı.