‘İktidar hedefleri için okulları kullanıyor’

DEM Parti Eğitim Politikaları Komisyonu Üyesi Emine Akyazılı, ‘tek adam rejiminde’ tekçi politikaların eğitim sisteminde tüm şiddetiyle sürdüğünü belirterek, “Türkiye, tarihsel olarak en baskıcı dönemini yaşıyor” dedi.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Türkiye’de eğitim sistemi özellikle son zamanlarda en sorunlu alanlardan biri olarak görülüyor. Ülkede yaşanan derin yoksullukla birlikte çocukların yaşadıklarının yanı sıra okullar, çocuklara tek tipleşmenin empoze edildiği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, ayrımcılığın üretildiği merkezler olarak tarif ediliyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) geçtiğimiz günlerde eğitim sistemini tartıştığı bir konferans düzenledi. Eğitim alanında çalışmalar yürüten birçok isim farklı başlıklarda eğitim-öğretim sistemindeki değişiklikleri, eksiklikleri, tehlikeleri ve nasıl olması gerektiği konusunda konuşmalar gerçekleştirdi. DEM Parti Eğitim Politikaları Komisyonu Üyesi Emine Akyazılı ile eşitsizliğin, asimilasyonun ve ayrımcılığın iktidar tarafından ilk etabı haline getirilen eğitim sistemini konuştuk. 

‘Tekçi politikalar tüm şiddetiyle sürüyor’

‘Farklı kimliklerin ve kültürlerin reddedildiği asimilasyoncu eğitim, temel politika haline geldi’ tespiti özellikle son yıllarda AKP iktidarı ve ortaklarının eğitim sisteminde yarattığı fotoğrafın bir özeti. Emine Akyazılı, bu tespitle ilgili olarak daha geriye giderek “Asimilasyoncu politikalar, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yani ulus devletleşme sürecinin gereği olarak oluşturulmuş politikalardır. Yani günümüze özgü değildir. İktidarlar o zamandan beri ihtiyaç duyduğu dönemlerde daha katı ve baskıcı uygulamalara geçmekle birlikte, her zaman temel olarak asimilasyoncu politikalar izledi. Kuruluştan itibaren Türk ve İslâm kimliğin oluşturulması, güçlendirilmesi ve bunun dışında kalan etnik ve inançsal kimliklerin yok sayılması, ötekileştirilmesine yönelik eğitim programları ve gizli müfredat uygulanagelmiştir” dedi. Bugüne dönen Emine Akyazılı, “Bugünkü ‘tek adam rejiminde’, bu tekçi politikalar bütün şiddetiyle sürüyor. Türkiye, tarihsel olarak en baskıcı dönemini yaşıyor.  Eğitim yaşamı, İslami normlar temelinde yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. Diğer yandan ‘tek adam yönetimi’, yani bugünkü rejim kendini sürdürmek için hem iç hem de dış ‘düşmanlarının’ altını koyu koyu çizmeye çalışıyor” şeklinde konuştu.

‘İktidar hedefleri için tüm araçları kullanıyor’

Eğitimle iktidarın kendi siyasal ideolojik hedeflerine uygun bir toplum inşasını hedeflediğini belirten Emine Akyazılı, “Bu hedefi için tüm araçlarını devreye sokmuş durumda. Müfredat, proje, protokoller, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” ÇEDES ve bütün eğitim politikaları bu amaçla uygulanmaya çalışılıyor. İktidarın militarist, tekçi, cinsiyetçi politikalarıyla çocukluğun ve toplumun politik inşa süreci eğitim aracılığıyla sürdürülüyor. Çeşitli vakıf, dernek ve tarikatlarla yapılan proje ve protokollerle sorgulamayan, eleştirmeyen, itaat eden bireyler yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.  Bu yönde de her şeyi yapıyor ve eğitim bu hedefler için uygun bir alan” dedi.

‘Anadil olmadan eğitimden söz edilemez’

Türkiye’de anadilde eğitim her dönemin konusu. Ancak bu konuda adım atılması bir yana hala sokakta Kürtçe konuştuğu için linç edilen insanlar var. Okullara bu durumun yansıması ile ilgili olarak Emine Akyazılı, şunları söyledi: “Türkiye ’de ulus devlet kurma sürecinde tek millet, tek dil ideolojisi ve geliştirilen toplum mühendisliği ve eğitim politikaları toplumda egemen olmuştur. Kürt halkının ve anadili Türkçe olmayan diğer halkların anadilinde eğitim talepleri hatta anadillerini özgürce konuşmaları yasaklanmıştır. Bölgeye olan militarist yaklaşımlar, operasyonlar eğitimi ve ayrımcılığı derinleştirmiştir. Eğitimde etnik kimliğe dayalı ayrımcılıklar söz konusu olduğunda, gündemde olan ilk konu anadilinde eğitim hakkı olmaktadır. Anadilinde eğitim hakkı inkâr edilen bir halkın eğitim hakkından yararlandığı söylenemez. Zira eğitim hakkının gerçekleşebilmesinin ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasının koşullarından birisi çocuğun anadilini öğrenmesi, anadiline değer verildiğini hissetmesi ve anadiliyle eğitime başlamasıdır.”

“Eğitim hakkı mücadelesi tam olarak anlaşılamadığı ve gerektiği gibi yürütülmediği için, eğitimin içeriği yeterince ayrıntılı olarak tartışılıp gündeme taşınmadığı için, ülkemizde ezilenlerin talepleri tek tek gündeme getirilmekte ve kolektif  bir mücadele süreci işletilememektedir” diyen Emine Akyazılı, eğitim hakkından söz edilebilmesi için tüm kültürel kimliklerin eğitimde yer almasının, farklılıkların eşit ilişkiler içinde yan yana gelinmesinin, herkesin kendi anadilinde eğitim görmesinin de istenebilmesi gerektiğini ifade etti.

‘Dindar ve kindar kuşakları yetiştiremiyor’

Eğitim politikaları otoriter rejimin ihtiyaçlarına göre yapılandırılıyor. Bu eğitimcilerin ortak görüşü. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan yıllar önce ‘dindar nesil yetiştirmek istiyoruz’ demişti. “Bugün yaratılmak istenen nesil nasıl tarif ediliyor?” sorusuna Emine Akyazılı şöyle konuştu:

“Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaokullar ve imam hatip okulları, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı il/ilçe spor müdürlükleri/Gençlik merkezleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet Gençlik Merkezleri iş birliğinde yürütülmekte olan ÇEDES kapsamında bir süredir okullarda çeşitli etkinlikler yapılıyor. Okullarda sadece öğretmenler eğitim öğretim hizmeti verebilecek iken, ÇEDES projesi ile okullarda imamlar, vaizler, manevi danışmanlar ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak çalışan memurlar yasaya aykırı şekilde görevlendirilmekte, değerler eğitimi adı altında iktidarın politikaları çocuklara empoze edilmeye çalışılmaktadır.

Bütün bu uygulamalarla İktidar dindar ve kindar kuşaklar yetiştirmeyi istiyor ama yetiştiremiyor. Gençleri dinden uzaklaştırıyor. Bu konuda inanılmaz baskı uyguladığı halde ne kadınları ne de çocukları/gençleri etkileyebiliyor.”

Siyasal bir mücadele alanı olarak eğitim

Eğitimin bir siyasal mücadele alanı olduğunu vurgulayan Emine Akyazılı, “Mücadelemizi eğitimin tüm bileşenleri olarak- okullarda, eğitim faaliyetinin sürdürüldüğü her türlü ortamda, öznelerin öğrenme ortamına kendi kültürel kimlikleriyle dahil olmaları, kendi anadillerinde eğitim görmeleri, özgür yurttaşlar olarak kendilerini kurabilmeleri amacıyla örgütlemeli ve yürütmeliyiz. Yani eğitim hakkı mücadelesini tüm gücümüzle yürütmeliyiz. Ülkemizde eğitimin hak temelinde örgütlenmesi için mücadele etmeliyiz” diye ifade etti. “Biz nasıl bir eğitim istiyoruz?” sorusuna Emine Akyazılı, “Bu soruyu tüm ezilenler ve sömürülenler olarak kolektif olarak yanıtlamalıyız. Bunu mücadele içinde yeniden yeniden inşa ederek hedefe doğru ilerlemeliyiz. Eşit ve özgür, bir eğitim için yapılan tüm direniş pratiklerinin toplumsallaştırılması, barışın toplumsallaştırılması için çalışmamız gereklidir” dedi.

Türkiye derin bir yoksulluk yaşıyor. Emine Akyazılı, “Yoksul emekçi çocukların eğitimden uzaklaşması, Kürt çocukların, kız çocuklarının eğitimden uzaklaşması iktidarın istediği bir şeydir. O, tebaa yaratıyor” derken saldırılara karşı öğretmen, öğrenci, veli tüm bileşenlerin mücadelesinin örgütlenmesi gerektiğine dikkat çekti. Emine Akyazılı, “Bu nedenle tüm demokrasi ve emek güçlerinin eğitimi de içine alan bir toplumsal mücadele stratejisi geliştirmesi önemlidir” dedi.

‘Kadınlık ve erkeklik yeniden inşa ediliyor’

Eğitim alanında en çok tartışılan konulardan biri de toplumsal cinsiyet eşitliği başlığı. Emine Akyazılı, bununla ilgili konuşmasına şöyle devam etti:

“Tüm eşitlikçi söylem ve yasal düzenlenmelere rağmen kapitalist toplum şartlarında eğitim sistemi ve okullar ideolojik ve siyasal hegemonyayı ve bunların içinde yoğurulduğu patriarkal değerler sistemini yeni yetişen kuşakların içselleştirmelerinin önemli bir alanıdır. Son dönem eğitim politikalarının bütününde cinsiyetçi yaklaşımlar ile geleneksel cinsiyet rolleri pekiştirilmekte, kadınların ve kız çocuklarının hakları yok sayılmaktadır. Dolayısıyla eğitim aracılığıyla kadınlık ve erkeklik de yeniden inşa edilmektedir. Toplumda ‘normal’ sayılan heteroseksüel cinsel yönelim dışında kalan cinsel yönelimlerin ve kimliklerin baskı ve şiddet mekanizmaları ile marjinalleştirildiği, ötekileştirildiği, hatta düşmanlaştırıldığı bir süreç işletilmektedir.”

‘Kapsayıcı bir eğitim anlayışı inşa edilmeli’

Dönüşümün hemen yaşanamayacağını ifade eden Emine Akyazılı, değişimim demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir eğitim anlayışıyla inşa edilebileceğini vurguladı. Emine Akyazılı, “Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın, toplumun her kesiminde eşitlik ve özgürlüğün yerleşmesi için vazgeçilmez bir adım olduğu bilinciyle adım atılmalıdır. Eğitimin her aşamasında kadın özgürlükçü ve feminist bir bakış açısının hakim olması, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren müfredatın değiştirilmesi gerekmektedir” dedi. Emine Akyazılı son olarak şunları söyledi: 

“Mevcut cinsiyetçi ve patriarkal değerleri pekiştiren yaklaşımlar terk edilerek, kadınlar, LGBTİ+'lar ve çocuklar için adil ve kapsayıcı bir eğitim anlayışı inşa edilmelidir. Okullarda çocuğun cinsel istismarı, şiddet ve ayrımcılıkla etkin bir şekilde mücadele eden, cezasızlığı ortadan kaldıran mekanizmalar hayata geçirilmelidir. Eşitlik temelli bir eğitim sistemi, toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve ayrımcılıkla uzun vadede mücadele etmek için en etkili yöntemlerden biridir. Bu durumda, okullarda ve eğitim faaliyetlerin gerçekleştiği tüm mekânlarda yürütülecek toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi büyük anlam taşımaktadır. Bu mücadele yürütülmediğinde ise eğitim ortamlarındaki öznelerin pasif bir konumda kalabileceği ve unutulup sindirilebileceği düşünülebilir. Elbette, okuldaki mücadele toplumdaki kadın mücadelesinden izole bir biçimde yürütülemez.”