‘Çok zamanımızı çaldınız şimdi kadın zamanı’

8 Mart’a sayılı günler kala çalışmalarına hız veren Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan, kadınların birlikte mücadeleden daha da güç aldığına dikkat çekerek, “Daha da örgütlü daha da büyüyerek geleceğiz” dedi.

SERPİL SAVUMLU

İstanbul- Türkiye’de her gün kadınlar erkekler tarafından katlediliyor. Kadın katliamlarının her yıl giderek arttığı ülkede şüpheli kadın ölümleri de aynı oranda dikkat çekiyor. Ülkede bakanlıkların kadın katliamları ya da kadına yönelik şiddet oranları ile ilgili resmi bir çalışması ve açıklaması yok. Sadece basına yansıyan haberlerden derlenen verilere göre Türkiye’de 2018-2023 yılları arasında bin 897 kadın erkekler tarafından katledildi. Yine aynı yıllarda bin 123 kadının ölümü de kayıtlara şüpheli olarak geçti.  

Kadınlar en çok en yakınlarındaki erkekler tarafından kendi yaşamlarına dair kararlar aldıkları için katledildi. Evler şiddet ve cinayet mahali olarak geçerken son zamanlarda özellikle dikkat çekici olan kadına yönelik şiddetin sokakta ve aleni yaşanması. Ülkede son açıklanan veriler kadınların yüzde 43,6’sının kendilerini evlerinde tedirgin hissettiklerini ortaya koyuyor. Sadece bu veri bile kadınların güvenliği hakkında birçok şeyi göstermiş oluyor. Katliamların ardından yapılan açıklamalar, yargıdaki cezasızlık politikası ve özellikle son seçimle birlikte iktidarın kadın karşıtı ittifakının kadınların kazanılmış haklarına dönük saldırıları 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne giderken gündemin ilk sıralarında yer alan başlıklar.

Tüm saldırılara karşı direnen kadınlar bu direnişin karşısında daha da baskı altına alınmaya çalışılıyor. Gözaltı uygulamaları, tutuklamalar, ev baskınları ve daha birçok yıldırma politikası ile karşı karşıya kalan kadın aktivistler, çoğalarak mücadele etmeye ve meydanları doldurmaya devam ediyor.

Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan ile 8 Mart’a giderken ülkede kadınların gündemini, doğu ile batıdaki uygulamaları ve ‘birlikte mücadele’ sloganının sokakta nasıl hayat bulduğunu konuştuk.

‘Artıştaki en önemli sebep cezasızlık’

Türkiye’de verilerin de ortaya koyduğu şekilde kadına yönelik şiddetin arttığı tespitinde bulunan Dilek Başalan, “Sadece kadın cinayetlerinde de değil; şiddetin tüm türleri artmış durumda. Psikolojik, şiddet, mobbing, ekonomik şiddet, yani bir kadın olarak bu coğrafyada yaşıyorsak, Türkiye’de yaşıyorsak şiddetin her türlüsüne artık maruz bırakılabiliyoruz” dedi. Şiddetin artmasındaki başat nedenin cezasızlık politikası olduğuna dikkati çeken Dilek Başalan, bunun kimilerine klişe geldiğini ancak ortada böylesi bir gerçekliğin olduğunu vurguladı.

‘Bir kadını öldürmek yeterince suç sayılmıyor’

Dilek Başalan, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Biz demiyoruz ki kimse cezaevinden dört duvar arasından çıkmasın ya da sonsuza kadar cezalandırılsın. Fakat son yıllarda torba yasalarla bazı yasa değişikleriyle denetimli serbestlikler çıkarıldı. Denetimli serbestlikler, örneğin siyasi tutsaklara uygulanmazken, kendi hayatlarını savunan kadınlara uygulanmazken kadın cinayetlerinde, tecavüz, istismar davalarında yani bizim mücadele ettiğimiz alanla alakalı ya cezalarda indirimler söz konusu oluyor ya denetimli serbestlikle çıkarılıyorlar. Bunları somut örnekleriyle gördük. Evli olduğu kadını bıçakladıktan sonra cezaevine giriyor, denetimli serbestlikle çıkıyor, çıktıktan sonra da kadını öldürüyor. Bu bir örnek bile olsa bunu oturup bu yasa koyucuların düşünmesi gerekiyor: Biz bir yerde yanlış yapıyoruz? Birisini öldürmek çünkü bu kadar kolay değil. Bir kadını hayatından koparmak bu kadar kolay değil. Ama halihazırda yürütülen politikalarda bir kadını öldürmek, maalesef yeterince suç sayılmıyor. Bu da çok ağır bir şey. Bunu yaşıyoruz. Hamile kadınlar darp edilebiliyor. Sokakta gülerken ya da biçimsel olarak giydiğimiz kıyafeti eleştiren sözlere tanık olduğumuzda önce sözlü tacize maruz kalıyoruz. Sonra buna tepki verdiğimizde fiziki şiddete kadar ilerleyebiliyor. Erkekler artık kendinde bu haddi görebiliyor. Ya da örneğin bir yerden yürürken, bir AVM de ya da bir sokakta videomuzu alıp bunu sosyal medyada yayınlayabiliyorlar. Aslında bunun gibi birçok örnek var. Cezasızlık politikasının kurumsallaştığı bir yerde sanki bu vakalar daha da artacak gibi. Tabi bunlara karşı mücadelemizi daha da büyüteceğiz.”

‘Muhalefetin zayıflığından iktidar güç buldu’

Konuşmasında bu duruma ilişkin kimi muhalif partileri de eleştiren Dilek Başalan, şiddet sarmalının büyümesinin yeni bir şey olmadığını bu durumun yeterli ses çıkarılmadığı için çetrefilleştiğini ifade etti. Buna ilişkin ise şöyle konuştu:

“Bugüne kadar aslında yürütülen muhalefetin zayıflığından kaynaklı mevcut iktidar bu kadar güç buldu. Bizim haklarımız yavaş yavaş ellerimizden giderken bu haklar nasıl gitti? Meclis’teki oylamalarla gitti. Yasalar yasa koyucular birbirlerinden güç aldı. Maalesef bu ülkedeki muhalefet partileri de kadınların hakları gasp edilirken bunlara dair oylamalar yapılırken, bunlara savaş, ekonomi de dahil bütün hayatımızı etkileyen zamlar da dahil maalesef hepsi iktidarı güçlendiren oylamalarda el kaldırdı. Ve bununla birlikte kadınların birçok hakkı gasp edildi. Bunu 2015 yılına kadar diyorum …

2015’ten sonrasını çok değerlendirmiyorum çünkü maalesef yeterli de olmadı çalışmalar çünkü birçok vekilin dokunulmazlığı kaldırıldı, birçok vekilin vekilliği düşürüldü. 2015 öncesine kadar güçlendirilen bir iktidar var. Bu iktidar bir iki yılda bu duruma gelmedi. Bunları hazırlayan ve güçlendiren bir zeminde vardı. Şu an kadınlar olarak bunların zorluklarını yaşıyoruz.”

‘Kadınlar sokaktan geri durmuyor’

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi döneminde güçlü bir ses çıkarıldığını dile getiren Dilek Başalan, hala da kadınların sözleşme için mücadele ettiklerini anlattı. Dilek Başalan, “Kadınlar hala sözleşmenin savunusunu yapıyorlar. Bu durum bazen gözaltı dosyalarımızda suç olarak yer alıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin bildirilerini dağıtmamız, benim başıma gelen şeyde dernekte İstanbul Sözleşmesi bildirisini bulundurmamız bunu dağıtmamız suç sayılmıştı. Ya da İstanbul Sözleşmesi’nin eylemine gitmek, katılmam bu örgütlemenin içinde bulunmam suç sayılmıştı. Aslında sıkıntının ne kadar büyük olduğunu geçmişten bugüne değerlendirmek gerekiyor” dedi. Toplumsal olarak büyük bir değişimin olduğunu düşündüğünü söyleyen Dilek Başalan, özellikle ihlallere karşı kadınlarda tam bir ittifakın söz konusu olduğuna vurgu yaptı. Dilek Başalan, “8 Mart’a giderken bu daha da açığa çıktı. Bir hafta içinde iki büyük buluşma yapıyoruz. İstanbul’da bu iki büyük buluşmada yerini alıyor. 3 Mart’ta Kadıköy’de buluştuk 8 Mart Platformu olarak. Bunda birçok kadın örgütü yer aldı. Bu sene daha da büyüdük. 8 Mart’ta yıllardır İstiklal Caddesi’ndeyiz Taksimdeyiz. 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nde yine on binlerce kadın o gece orada olacak. Aslında toplumsal bir değişim var; kadınlar sokaktan geri durmuyor.” şeklinde konuştu. 

‘Mutlaka hesap soracağız’

Kadınların sadece sözleşmelere bağlı olmadığını yasaların olduğunu ancak yasaların uygulanmadığını da dile getiren Dilek Başalan, konuşmasında şunlara dikkat çekti:

“Yasalar her zaman var ama bazen bazı kişilerin iki dudağı arasında da olabiliyor uygulanıp uygulanamaması. Şu an tıpkı 6284 gibi. Aile içi şiddet deyip bazen geri gönderebiliyor 6284’ü uygulatmak istemeyen kolluk ya da karakola gittiğinizde türlü zorluklar çıkarabiliyor. Mesela biz 6284’ü korumaya çalışıyoruz. Tüm danışanlarımıza kadınlara 6284’ün verdiği haklardan bahsediyoruz. Kadınların başvuru yapma hakkı var ve bu başvuruyu takip etme hakkımız var. Çünkü biliyoruz ki bugünler geçecek. Bizim başvurduğumuz cevap alamadığımız ya da koruma kararı olan kadınların öldürüldüğünü biliyoruz. Bunlar için ileride mutlaka hesap soracağız. Çünkü bir yerde kadını koruyamayan bir mekanizma var. Biz kadın örgütleri olarak, insan hakları savunucuları olarak bunların hepsini bir bir not alıyoruz ve mutlaka bu kayıtlar bir gün kadınlar için olumlu dönüşümlere neden olacak.”

‘Kürt kadınlar İstanbul Sözleşmesi hiç olmadı’

“Biz burada İstanbul’da 6284 diyoruz ama Diyarbakır’da, Batman’da, Van’da aslında 6284 hiç yok. Hiç olmadı ya da İstanbul Sözleşmesi hiç olmadı. Bunu Gülistan Doku’dan biliyoruz, İpek Er’den biliyoruz, Firdevs Babat’tan biliyoruz” şeklinde konuşan Dilek Başalan, özellikle Kürt illerinde kadınlar için mücadelenin zorluklarından söz etti. Dilek Başalan, “En son Batman’da Rojvelat var. Gülistan’ı bulamadığımız için Gülistan’ın akıbetini sonlandırmadığımız için aslında Rojvelat şu an hayatta değil. Musa Orhan (İpek Er’in faili) ceza aldı fakat nerede? Dışarda. Biz bir basın açıklamasına katıldığımızda hakkımızda en ağır cezalar talep ediliyor ve yargılanıyoruz ve tutuklanıyoruz. 3 ay da olsa 30 yıl da olsa kadınları tutuklayan zihniyet en haklı meşru taleplerimizi dile getirdiğimiz için tutuklanırken bir kadını ölüme sürükleyen insanlar tutuklanmıyor. Maalesef onların bir koruma mekanizması var. Onun bir üniforması var. Çünkü bir Kürt kadın öldürülmüştü. Bir Kürt kadın intihar etmişti. Bu aslında çok da büyük bir suç unsuru değildi. Anadilini konuşamayan bütün kültürünün yasaklanmaya çalışıldığı bir halktan söz ediyoruz. Bir kişinin kaybedilmesi onlarda çok etkili olmuyor. Etkili olmadığı için bir de ödüllendiriliyorlar. O yüzden birçok katil dışarda.” dedi.

‘İki yüzlü bir politika var’

Dilek Başalan, konuşmasına şöyle devam etti:

“6284 için biz burada mücadele ederken neden Diyarbakır’da, Batman’da, Urfa’da 6284 uygulanmıyor? Ya da neden kadınlar buralarda 6284 diye bir mücadele yürütmüyor? Çünkü zaten fail olarak gördükleri güvenmedikleri kişiye başvuru yapmak istemiyorlar. Bu yüzden buralarda bir iki yüzlü politika var. Biz buralarda bunun da çok farkındayız. Bizim burada maruz bırakıldığımız zorluklarla Diyarbakır’daki kadın örgütlerinin ya da oradaki kadınların maruz bırakıldığı şeyler arasında çok fark var. Çünkü biz İstanbul’da yaşıyoruz. Onlar tırnak için de tehlikeli denilen yerlerde yaşıyorlar. Tehlikeli şeyler yapıyorlar. O yüzden bizim kısmen daha konfor alanımız varken orada yürütülen eylemler etkinlikler çok daha büyük sonuçlara neden olabiliyor. Kadınlara çok daha ağır cezalar gelebiliyor. Bu cezalar arttıkça, kayyım politikaları daha da ilerledikçe, kadın danışma merkezleri kapatıldıkça, kadınların da başvuru aldığı mekanizmalar daralıyor. Başvuru yapamayan kadın kendini ait hissedemediği bir yere gitmek istemeyen kadın da şiddet çemberinde bazen çaresizlik bazen de yalnızlıkla intihara sürüklenebiliyor.”

‘Kürt Kadın Hareketi’ni yalnızlaştırmak istiyorlar’

İktidarın kadınların gücünden korktuğunu vurgulayan Dilek Başalan, tam da bu yüzden kadınların saldırı altında olduğunu düşünüyor. Ocak ayı içinde kendisinin de gözaltına alındığını hatırlatan Dilek Başalan, Kürt Kadın Hareketi’nin çalışmalarını benimsediği için hedef olduğunu ifade ediyor. Dilek Başalan, “Hem Kürt Kadın Hareketi’ni hem bu kadınlarla birlikte yol yürüyen bütün kurumları terörize etmeye çalışıyorlar. Biz de İstanbul’da yaşayan Kürt kadınlarla çalışma yürütüyoruz. İstanbul’daki Kürt Kadın Hareketi ile tıpkı diğer kadın örgütleri gibi çok güzel birbirini güçlendiren birbirine her zaman destek olan bir çalışma içerisindeyiz. Bunun böyle olması gerekiyor. Fakat Kürt Kadın Hareketi’ni yalnızlaştırmak istiyorlar.” dedi. 

‘Birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz’

“Karşılık aldıkça TJA’nın çalışmaları bu karşılığı aslında boşa çıkarmaya çalışıyorlar. O zaman da savunuyorduk şimdi de savunuyoruz TJA bir kadın hareketi ve kadın mücadelesi yürütüyor. Bugüne kadar da hep barışçıl faaliyetler yürütmüştür. Kadınların savaşa dur dediği, barış için mücadele ettiği, her zaman alternatifleri sunan bir hareket olmuştur” diyen Dilek Başalan, sözlerine şöyle devam etti:

“Bu baskıların çok fazla karşılığı yok. Çünkü hala çok güçlü ve büyüyen bir kadın hareketi var ve aslında Kürt kadınları yalnızlaştırılmaya çalışıldıkça da çeperinde diğer kadın örgütleri, sivil toplum örgütleri kurumsal ya da bireysel olarak hep yanlarında oldu. Bence bu dayanışmada çok kıymetli. Biz bunu gözaltı sürecimizde de gördük. Biz 19 kişiydik İstanbul’da anneler ile birlikteydik. Birbirinden çok bağımsız insanlar gözaltına alınmıştı. Herkes neden olduğunu sorguluyordu. Bu kadar büyük bir operasyonu anlamaya çalıştık. İkinci gün zaten anladık sadece TJA ile bağını kurmaya çalıştıklarını bir telefon görüşmesi dahi yaptıysanız, bir eylemde yan yana durduysanız, bir fotoğraf karesinde varsanız sizi suçlu sayabiliyorlar. Tam da mesaj buydu: Siz onlarla yan yana gelemezsiniz. Siz birlikte örgütlenemezsiniz ama birlikte de örgütleniyoruz birlikte de mücadele etmeye devam edeceğiz.”

‘Artık kadınların zamanlarını çaldırmayacağız’

Kadınlar için birlikte yol yürümenin önemine değinen Dilek Başalan, her zamankinden daha güçlü hissettiklerini de belirtti. Dilek Başalan, son olarak şunları söyledi: 

“Biz hiçbir ayrım yapmadan amasız fakatsız yan yana durabiliyoruz. Örneğin Diyarbakır’da Roza Kadın Derneği ya da TJA’lı kadınlara bir baskın olduğunda biz İstanbul’da hemen buna ses çıkarabiliyoruz. Garibe Gezer’i kaybettiğimizde İstanbul’da bütün kadın platformları olarak ses çıkarabiliyoruz. Gülistan Doku için her sene sokakta akıbetini soruyoruz. Biz yan yana olabiliyoruz ve birbirimizden güç alıyoruz. Söz konusu bir kadının bir çocuğun hayatıysa kadınlar birlikte olmayı başarabiliyor. Seçime doğru giderken de birlikte olmayı başarabiliyor. Bir kazanımımız gasp edildiğinde de birlikte olmayı başarabiliyor. Dilerim bu durum kadınların öncülüğünde tüm topluma yansır. Erkeklik kavgası yüzünden bir toplum bu hale gelebiliyor. Biz de hem erkekliğe karşı hem erkek iktidara karşı mücadele ediyoruz.

Biz bu 8 Mart’ta Kadın Zamanı Derneği olarak bir şiarımız var ‘Çok zamanımızı çaldınız şimdi kadın zamanı’ bu pankartla yürüyeceğiz. Artık kadınların zamanlarını çaldırmayacağız. Daha da örgütlü daha da büyüyerek geleceğiz.”