25 Kasım, işgal ve Türk devletinin hedefindeki kadınlar

Diktatörlüğe karşı mücadele veren ve diktatörlük tarafından katledilen Mirabel Kardeşlerin izinden giden, hedef olan kadınları da anmak gerek; çünkü Türk devleti en vahşi haliyle Kuzey ve Doğu Suriye’de bir devrimi kadınlar üzerinden yıkmaya çalışıyor.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi-  25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınlar şiddetin tüm biçimlerini masaya yatırdı ve bu cins kırımına karşı mücadelenin tuğlalarını bir bir örmeye devam edeceklerini ifade etti. Kadına yönelik şiddet Türkiye’de büyük bir hızla ilerliyor. Kendi yaşamlarında söz sahibi olmak isteyen, reddeden ya da hiçbir sebep yokken kadınlar en güvenli sayılan evlerinde ya da sokak ortasında herkesin gözleri önünde katlediliyor. “Kutsal aile” stratejileri ile kadını hapseden ve kamusal alandan çıkarmaya çalışan ez cümle kadını yok sayan AKP-MHP iktidar bloğu kendine “uygun” olamayan kadınların önüne şiddet silahını da kendisi koyuyor.

Türkiye devleti karşısında olan tüm kadınları düşmanlaştırıyor. Bugün 25 Kasım’da kadına yönelik şiddeti konuşurken tıpkı diktatörlüğe karşı mücadele veren ve diktatörlük tarafından devlet eliyle katledilen Mirabel Kardeşlerin izinden giden ve hedef olan kadınları da anmak gerekiyor; çünkü Türkiye devleti en vahşi haliyle Kuzey ve Doğu Suriye’de bir devrimin öncüsü olan kadınları hedef alıyor. 

Kadınları hedef alıyor

Peki kadınlar neden hedefte? Öncü kadınların katledilmesi ne anlama geliyor? Türkiye’nin sınırlarının ötesinde yaptıkları bunlarla mı sınırlı? Tüm dünyanın gözü üzerinde olan Kadın Devrimi kadın özgürlük hareketinin bağımsız gücüne dayanıyor. Bu devrimin tam ortasında kurulan Demokratik Özerk Yönetim’in kaldırılması için kadın öncüler bombaların kurşunların hedefi oluyor. Türkiye Kürtlere yönelik uyguladığı soykırımı özellikle kadınları katlederek tamamlamak ve bölgedeki menfaatlerini yerine getirmek istiyor. En son Jineoloji Araştırma Merkezi Üyesi ve Akademisyen Nagihan Akarsel Süleymaniye’de katledildi. Nagihan Akarsel, 21’inci yüzyılı kadın yüzyılı yapma fikrini Kürdistan, Ortadoğu ve tüm dünyada benimsemiş “Jin, jiyan, azadi” felsefesi için mücadele etmiş ve bu yönde çalışmalar yürütmüş tüm kadınlar için özgür bir yaşamanın hayalini kurmuş bir kadındı.  Tam da bu nedenden dolayı Türk devleti ve ona bağlı gruplar tarafından katledildi.

Onlarca kadın katledildi

Nagihan Akarsel’den önce Türkiye ve yine onun desteği ile siyasetçi Hevrin Xelef, Yadê Eqîde, Zehra Berkel, Hebûn Mele Xelîl, Dayika Emine Weysî, Seda El-Hermas, Hind El-Xidêr, Rojîn Îso, Nujiyan Ocelan, Viyan Kobanê, Dilar Heleb, Ronahî Kobanê, Cîhan Nidal Elî ve onlarca kadın hedef alınarak katledildi. Türkiye’ye ait İnsansız Hava Araçları (SİHA) 23 Haziran 2020'de Kobanê'nin doğusundaki Helincê köyünde bir yurtseverin evini bombaladı. Saldırıda Fırat Bölgesi Kongra Star Koordinasyon Üyesi Zehra Berkel, Şêran ilçesi Kongra Star yöneticisi Hebûn Mele Xelîl, ev sahibi Emîne Weysî yaşamını yitirdi. Kongra Star kadınların katledildiği, 23 Haziran'ı “Kadın Siyasetçilere Yönelik Katliam Suçlarıyla Mücadele Günü” ilan etti. Yine 19 Kasım'da gerçekleşen bombardımanda da hayatını mücadeleye adayan Hediye Abdullah ve 14 yurttaş hayatını kaybetti.

'Mücadelemizi toplumumuz için gerçekleştiriyoruz'

Yine 22 Temmuz’da her gün katliamlarına imza atan Türkiye güçleri Kuzey ve Doğu Suriye Kadın Devrimi Forumu katılımcısı 3 kadın devrimciyi hedef aldı. Forumun ilk gününde katılımcı olan, kadın ve savunma konularında tartışmalar yürüten YPJ’li Jiyan Tolhildan, Roj Xabûr ve Barîn Botan forum çıkışında araçlarının Türkiye tarafından hedef alınması sonucu yaşamlarını yitirdiler. Katledilen YJP komutanlarından Jiyan Tolhildan, forumun ilk gününde kadın savunması, devrimde kadın savunmasının geliştirilmesi üzerine sunum yapmış ve her toplumun kendi kahramanlarını yarattığını ve mücadele hattını-çizgisini bu kahramanların oluşturduğunu söyleyerek, “Bizler de çok ağır bedeller verdik, ödedik ve tüm mücadelemizi toplumumuz için gerçekleştirdik. Demokratik ulusun tohumları büyük bedeller ve mücadelelerle atıldı. Ulus devlet sistemi altında boğulan halklara demokratik ulus bilinci yaklaşımı ile nefes olundu” diye konuşmuştu.

Kadınlar seçiliyor

Türkiye, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî işgalinden, demografik yapının değiştirilmesine kadar, Kuzey ve Doğu Suriye’nin yerleşim alanlarına saldırılarını sürdürüyor. SİHA’larla sivil halk hedef alınıyor. Doğa talan ediliyor. Ağaçlar kesiliyor; toprak zehirleniyor. Türkiye’nin işlediği bu suçlar uluslararası yasalara ve anlaşmalara aykırı olsa da dünya devletleri sessizliğini koruyor. Kürt sorununda çözümü savaş politikalarında arayan Türkiye ve bağlı güçler işgal ettiği yerlerde kadınları seçiyor. 

En büyük hasarı kadınlar ve çocuklar alıyor

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi tarafından hazırlanan bir rapora göre yalnızca Suriye'nin kuzeybatısında gıda güvensizliği rekor seviyelere ulaştı. Gıda fiyatları keskin bir şekilde artıyor. Temel hizmetler ciddi şekilde sınırlı. Kamplarda veya gayri resmi yerleşkelerde yaşayan 1,7 milyon insandan 800 bini çadırlarda yaşıyor. Çadırların birçoğu eski, yırtık ya da hava koşullarına uygun değil. Öte yandan Türkiye Kürtlerin yaşadığı bölgelere su kesintisi uyguluyor. Su kesintisi bölgede kolera salgınını tetikliyor. Yine en büyük hasarı alan kadınlar ve çocuklar oluyor. Çatışma bölgelerinden göçe zorlanan ve yerlerinden edilen kadınlar, göç yollarında her türlü saldırıya maruz kalıyor.

İşkence, tecavüz, rehin alma…

Ancak kadınların yaşadıkları arasında daha korkunç ayrıntılar da var. Özellikle Efrîn üzerine yayımlanan raporlar bu gerçeği gözler önüne seriyor. İnsanlar işgali konuşuyor ancak kadınların yaşadıkları görmezden geliniyor.  BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne sunulan bir rapor Efrîn’de, keyfî gözaltı, işkence ve yaygın cinsel ve cinsiyete dayalı şiddeti belgeliyor. Rapor çok sayıda Efrînli’nin, rehin alma, işkence, tecavüz, öldürme, evlerinden zorla çıkarma gibi sistematik şiddete maruz kaldığını ortaya koyuyor. Efrîn’de özel hapishane ya da toplama kamplarında kadınlara cinsel saldırılar gerçekleştiriliyor. İşgal altında yaşamaya çalışan halka ve kadınlara uygulanan bu şiddet karşısında ne acı ki sessizlik büyüyor. 

Kaçırılan kadınlar

Bölgeye dair erişim kaynaklı henüz sağlıklı veriler tutulamasa da bu alanda çalışanlar var. Kayıp Efrînli Kadınlar Projesi verilerine göre 2020’de kimlikleri bilinen ve aralarında Ezidî ve Alevîlerin de olduğu 88 kadın ve kız çocuğu Türkiye’nin desteklediği gruplar tarafından kaçırıldı. 1 Ocak 2021 itibariyle 35 kadın serbest bırakıldı bunlardan 17’si için fidye ödendi. 51 kadın hâlen kayıp, biri öldürüldü. Kuzey ve Doğu Suriye’yi tehdit eden yapıların çoğunun ilk olarak kadınlara saldırdığı Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spi’nin işgali sonrasında direk olarak kadınları hedef aldığı raporlara yansıyor.

Raporlara yansıyanlar

Türk ordusu ve ona bağlı grupların işgalinin ardından Efrîn halkının yüzde 80’i Şehba, Halep, Özerk Yönetim’in daha sonra kurduğu Şehba Kampı ve Til Rifet kasabasına göçertildi. 3 yıllık işgal sürecinde Suriye’nin farklı bölgelerinden özellikle İdlib’in güneyi, Halep’in güney ve batı köyleri, Guta’dan gelen yabancı 400 bin göçmen Efrîn’in köy ve ilçelerine yerleştirildi. Saldırılarda 498 sivil hayatını kaybetti. Yine 82 kişi işkence ile katledildi. Bombardıman sonucu 303’ü çocuk ve 213’ü kadın olmak üzere 696’dan fazla sivil yaralandı. Efrîn Bölgesi’nde son 4 yılda 8 bin 328 kişi tutuklandı, kaçırıldı, işkencelerden geçti. Son verilerle birlikte 94 kadın katledildi, 8 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetti, 71 kadın işkence gördü ve tecavüze uğradı. 149 kadın kaçırıldı. Kuşkusuz bu rakamlar kısıtlı imkanlarla elde edilen rakamlar ve sayının bunun çok üstünde olduğu tahmin ediliyor. Bunların dışında Türkiye’nin bilgisi dahilinde erkeklere de cinsel şiddet uygulandığı ifade ediliyor.

Sadece bu tablodan bile 25 Kasım’da bölgede yaşananlara ayrıca bakmak ve hatırlamak gerekiyor.