10 yılda 4 bin 197 kadın katledildi: Kadın değil aile korunuyor!
Batman Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Sümeyye Gültekin, “İktidarın kadın kazanımlarını yok sayarak hareket etmesi ve yargının cezasızlık politikalarının kadına şiddet ve kadın cinayetlerini arttırdığı çok açık” dedi.
MEDİNE MAMEDOĞLU
Êlih- Türkiye’de 2023 yılının ilk 4 ayı da dâhil olmak üzere son 10 yılda toplam 4 bin 197 kadın katledildi. JİNNEWS’in aylık şiddet çetelesine göre ise Nisan ayında 23 kadın katledilirken, 17 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Yine aynı verilere göre ise 4 ayda 86 kadın erkekler tarafından katledildi. Yaşanan deprem ve seçim sürecinde görmezden gelinen kadın katliamları günden güne artarken, yargı kadın katliamı dosyalarında iyi hal ve haksız tahrik indirimleri uygulamaya devam ediyor.
Kadınların katledilmesine dair Batman Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Sümeyye Gültekin ile konuştuk. Kentte kadınların katledilmesinin ve özel savaş politikalarının arttığını belirten Sümeyye Gültekin, merkez olarak kentte yaşanan şiddet ve katliam dosyalarının takipçisi olduklarını belirtti. Sümeyye Gültekin artan kadın katliamlarının nedenlerini, yargının bu konudaki tutumu ve alınması gereken tedbirleri ajansımıza değerlendirdi.
‘Özel savaş politikaları gündemde’
Batman’da son aylarda katledilen kadınlara dikkat çekerek sözlerine başlayan Sümeyye Gültekin, kentte 20 gün içerisinde iki kadının katledildiğini söyledi. Katletmelerin artışına ilişkin basın açıklaması yaptıklarını ifade eden Sümeyye Gültekin, “Batman son yıllarda 1990’lı yıllarda olduğu gibi kadın cinayetleri ve özel savaş politikalarıyla yoğun olarak gündeme geldi. Bu durum aslında kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin önlemesi noktasında gerekli tedbirlerin alınmaması, İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin erkeklere güç ve cesaret vermesi, cezasızlık politikaları ve siyasi iktidarın kadına yaklaşımının yansımasıdır” dedi.
‘6 kadın cinayeti dosyası takibimizde’
Batman’da son 5 ay içerisinde 3 kadının katledildiğine dikkat çeken Sümeyye Gültekin, şüpheli ölümlerin de buna bağlı olarak arttığına yer verdi. Sümeyye Gültekin merkez olarak takip ettikleri dosyalara dair şu bilgileri paylaştı; “Batman Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak 2023 yılında takibini bizzat sürdürdüğümüz 3 kadın cinayeti dosyamız mevcut. Bu dosyaların iki tanesi bizzat kadın cinayeti dosyası, diğeri ise öldürmeye teşebbüs dosyası. Bunların haricinde 10 Nisan tarihinde Hasankeyf’te bir kadın daha katledildi. Tüm bu dosyalar hala soruşturma aşamasında. Tüm Türkiye nezdinde baktığımızda mart ayında 29 kadın cinayeti, 19 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Bu sayı ve veriler maalesef ki oldukça korkutucu ve artık önlenemez bir hal almıştır. Batman ve tüm Türkiye’de dosyalara müdahilliğimiz devam etmekle birlikte; toplamda merkez olarak Batman’da takibini yaptığımız soruşturma aşaması ve kovuşturma aşaması olmak üzere 6 kadın cinayeti, 5 kadına karşı öldürmeye teşebbüs dosyamız bulunmaktadır.”
‘Düzenlemelerin hayata geçmemesi cinayetleri meşrulaştırıyor’
Artan kadın katliamlarının nedenlerinden bahseden Sümeyye Gültekin, “Siyasi iktidarın kadın kazanımlarını yok sayarak hareket etmesi ve yargının cezasızlık politikalarının kadına şiddet ve kadın cinayetlerini arttırdığı, bu duruma zemin hazırladığı çok açık” sözlerini kullandı. Şiddetin ve katliamların artışının kullanılan dil, cinsiyet eşitsizliği, toplumsal roller ve yargının tutumu olduğunu belirten Sümeyye Gültekin, mevcut yasaların kadını değil aileyi korumaya dönük olduğunu da vurguladı.
Sümeyye Gültekin konuşmasının devamında şunlara yer verdi; “Bilindiği üzere İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden sonra kadınları şiddete karşı koruyabilecek yahut şiddet döngüsünün tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin alınması noktasında 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun dışında başvurabileceğimiz herhangi bir kanuni düzenleme mevcut değil. Kadınları şiddet ve cinayet olaylarından koruma noktasında elimizde şu an tek bir kanuni düzenleme varken, bu düzenlemenin seçim döneminde kaldırılmasının ittifak şartı olarak öne sürülmesi eril zihniyeti daha da güçlendirmeye ve kadına yönelik şiddet ve cinayetleri meşrulaştırmaya yöneliktir. Yine ataerkil düzenin bir kalıbı olarak cinayet motiflerine bakıldığında bu yörede hep aynı kalıplar ile karşılaşıyoruz. Kadınların evde oturması, ev ve temizlik ile uğraşması, çocuk bakması, itaat etmesi dışında yapmış olduğu her şey ataerkil kalıplar nezdinde kadın cinayetlerinin temelini oluşturuyor. Tüm bunlardan ayrı olarak genele baktığımızda geçimsizlik, ekonomik kriz ve işsizlik gibi olgularında bu son süreçte kadın cinayetlerini tetiklediğini görüyoruz. Son olarak boşanmayı zorlaştıran yasalar ile kadını şiddet ve cinayete karşı koruyan yasalarının uygulanabilirliğinin eksikliği açıkça kadına şiddet ve kadın cinayetlerine davetiye çıkartıyor. Tüm bunlar birlikte düşünüldüğünde kadın cinayetlerinin neden kaynaklandığı ortak bir zemine oturmuş oluyor.”
‘Cezasızlık politikası sistematik olarak uygulanıyor’
Yargının kadın dosyalarında cezasızlık politikaları, iyi hal ile haksız tahrik indirimleri gündeme geldiğini ifade eden Sümeyye Gültekin, “Faillerin bu cezasızlık politikalarından güç ve cesaret aldığını biliyoruz. Özellikle kadınlar için yasalarda güvence altına alınan hakların gerçek hayatta uygulanmaması, soruşturma ve kovuşturma aşamasında uyulması gereken uluslararası hukuk standartlarına uyulmaması, etkili bir soruşturma yapılmaması ve delillerin toplanmaması bunlardan bazılarıdır. Yine mağdurun haklarının merkeze alınmaması, yargılamaların uzun sürmesi, şiddet failinin tutuksuz yargılanması, kolluğun pasifliği, derhal harekete geçmeyişi, kadınların ihtiyacı olan koruyucu ve önleyici tedbirlerin verilmemesi -geç verilmesi- yetersiz verilmesi, iyi hal ve haksız tahrik indirimleri gibi sebepler cezasızlık pratiğinin görünüm biçimleri olarak karşımıza çıkıyor. Tüm süreçlerde kadınların değil fail erkeklerin hakları merkeze alınmaktadır. Kadınlar şiddetten kurtulmak için başvurdukları karakollarda şiddet uygulayan erkekle yan yana getirilmekte ve şiddet uygulayan erkeğe teslim edilmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nde açıkça yasaklanmasına rağmen kadınlar uzlaştırma bürolarına gönderilmektedir. Tedbir kararı almak isteyen kadınlar için kısa süreli ve etkisiz tedbirlere hükmedilerek kadınlar yıldırılmakta, şiddet uygulayan erkeğin insafına terkedilmektedir” dedi.
‘İstanbul Sözleşmesi’nin bütünüyle uygulanması gerekmektedir’
Yargının kadın katliamları ve kadına şiddet dosyalarındaki tavrının çok net olduğuna yer veren Sümeyye Gültekin, bu tavırla erkeklerin güçlenip cesaretlenerek şiddete devam ettiğini vurguladı. Erkek egemen feodal kültürün varlığı, egemenliğini hala sürdürüyor olmasının başlı başına en büyük problemlerden biri olarak değerlendiren Sümeyye Gültekin, “Mili Eğitim Bakanlığı’nın bütün müfredat programlarında, ders araçlarında kadını sadece evin içerisinde gösteren yaklaşımını terk etmesi, bütün eğitim süresince kadın erkek eşitliği temelli konuları işlemesi gerekmektedir. Yine yasaların kadın hakları ve özgürlüğü, kadın erkek eşitliğini koruyacak biçimde güçlendirilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nin bütünüyle uygulanması gerekmektedir. Yargının mahkemeler nezdinde iyi hal ve cezasızlık politikalarına son vermesi, kolluğun 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi hükümlerini kapsayacak şekilde özel eğitime tabi tutulması ve bu konuda ihtisaslaşması gerekmektedir . Sığınma evlerinin desteklenmesi, sayılarının ve verdikleri hizmetlerin arttırılması, yazılı, görsel yahut elektronik yolla kadına yönelik şiddet ve cinayeti özendiren, katilleri haklı gören haber dilinden, dizilerden, filmler ve öykülerden sansüre yol açmadan kaçınılmalıdır” şeklinde konuştu.