Yoluna çığ da düşse, kendi yolundan dönme!

Ömür Özdemir, Malatya’da ortak olarak iş yaptığı eşinden ayrıldıktan sonra kızı İdil ile birlikte tek başına mücadele etmek zorunda kaldıkları bir yaşama dahil oldu. Eşiyle ortak olduğu işinden üzerine kalan yüklü borç, ekonomik problemleri de beraberinde getirdi. Altından kalmak için son çareyi memleketinden getirdiği kayısıları satarak buldu. Bu zorlu yolculuktan kadınlara haykırdığı bir sonuç var; “Yolunuza çığ da düşse, esas olan kendi yolundan dönmemektir!”

ZEYNEP PEHLİVAN

İzmir- Ömür’ü İzmir’de, özellikle de Karşıyaka’da hemen hemen tanımayan yoktur. Bu her daim gülümseyen, pozitif kadın, hayatını oldukça uzun zamandan bu yana pazar yerlerinde ya da çeşitli kurumlarda, memleketi Malatya’dan bizzat getirdiği kayısılarını satarak kazanıyor. Ömür; ekilmesine, kokusuna tanıklık etmediği ve en önemlisi kefil olmadığı hiçbir ürünü satmak istemiyor. Bu nedenle de kendisine ait küçük bir arabayla, onun ve ailesinin emek verdiği kayısıları toplamak için İzmir ve Malatya arasında sıklıkla mekik dokuyor. Bu durum, onu İzmir’de az çok tanıyan herkes için belki de hikâyenin yalnızca görünen kısmı.

“İnsan kendi yolunu çizememişse, bir anda ortada kalabiliyor”

Ömür Özdemir, 1978 yılında Malatya’da, çiftçi bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Yaşamına, ilkokul üçüncü sınıfa gelinceye dek, köyde devam etti. Ardından ailesi Malatya’nın merkezine taşınma kararı aldı. Ömür liseye kadar yaz aylarını köyde, kış aylarını ise şehirde geçirmek durumunda kaldı. Mersin’de üniversite okumaya hak kazanınca, doğup büyüdüğü yaşam alanını ilk defa arkasında bıraktı. Turizm alanında eğitim alan Ömür Özdemir, aynı süreçte büyük bir telekomünikasyon şirketine bağlı kurumsal bir bayide işe başladı. Burada beraber çalıştığı kişiyle daha sonradan bir evlilik gerçekleştirdi. Bu evlilikten, şu anda on dört yaşanda olan İdil adında bir kızı var. Ömür, hayatını paylaştığı kişiyle uzunca bir süre aynı iş yerini de paylaştı. Kendi deyimiyle, ailesini de iş yerini de ayakta tutabilmek adına 10 sene boyunca öylesine hızlı koştu ki artık bir noktada nefesinin tükendiğini fark etti. Evliliği sona erdikten sonra, tek başına kaldığı kızı İdil ile beraber onu oldukça çetin bir mücadele bekliyordu. Ömür’ün bu mücadelesine, gelin kendi ağzından tanıklık edelim:

“Eşimle beraber aynı yerde on sene çalışmamın getirdiği götürdüğü pek çok şey oldu. Nihayetinde evliliğim sona erdikten sonra açıkçası bir anda tamamen parasız ve işsiz durumda kaldım. Bu duyguyu yaşamamın tek nedeni eşimin dükkanında çalışmam ve ekonomik açıdan kendi yolumu çizememiş olmamdı. Hani toplumda,“Eşinle beraber çalışın, ayrı gayrı olmaz” denir ya. Tam olarak böyle bir aile bütünlüğü içinde, eşime ekonomik olarak bağlı şekilde yaşıyordum. Bana bu söylenenlerin hepsinin fasa fiso olduğunu beş buçuk yaşında bir kız çocuğuyla bir başına ortada kalınca anladım. İnsan kendi yolunu çizmediyse, yaşamını kocasının hayatı üzerine kurunca işte böyle ortada kalabiliyormuş.”   

İki torba kayısı satarak başladı

Ömür sil baştan kurmaya çalıştığı hayatını idame ettirebilmek adına, sınırlı iş olanaklarına rağmen Malatya’da pek çok yere başvurdu. Bu dönemde kendini, kadınlara eğitim veren bir AB programının içinde kursiyer olarak buldu. Onun girişimci ruhu projenin koordinatörü tarafından kısa sürede fark edildi ve hemen asistan olarak görevlendirildi. Ardından Ankara’da aldığı eğitimler neticesinde Malatya’da yaşayan pek çok kadına eğitimler vermeye başladı. Bu vesileyle tanıştığı kadınların özel hikayeleri, bir noktada hep kendi hikayesiyle kesişiyordu. Genelde eşinden yediği darbe sonucu oraya gelmiş ve kendine yol arayan kadınlar, birbirine deyim yerindeyse güç veriyordu. O kendini ekonomik olarak toparlamaya başlamışken, bir anda eşinin kendi üzerinden çektiği krediler, sonu gelmez borçlar ve psikolojik açıdan ciddi travmalar yaratan hacizlerle karşılaştı. Kendi hayatında gerçek anlamda kırılmalar yaratan bu dönemi şöyle anlatıyor:

“Eşimin borçlarından dolayı maaşıma ve eşyalarıma bir anda icra geldi. Aylık 100 lirayla geçinmeye başladım. Sürekli borç ödeyen bir kadın olmaya başladım. Babası kızıyla ilgilenmiyordu, bu durum çocuğu olumsuz etkiledi ve o dönem epilepsi nöbeti geçirdi. Doktor bana, “Biz tedavilerle, ilaçlarla kızı bir şekilde iyileştiririz; ama sen de bu bataklığı kurutmalısın!” dedi. Bununla bana ne demek istediğini çok iyi biliyordum. Kızım yaşadıklarımızdan çok etkilenmişti ve bu nöbetlerin tek nedeni buydu. O konuşma benim için bir dönüm noktası oldu. İşi bırakıp kızımla ilgilenmeye başladım. O günlerde işi gücü bırakıp köye gidip ailemle beraber kayısı topladım. Bir anda karar verdim ve yanıma aldığım 2 büyük torba kayısıyla (50 kilo) Akçay’a doğru yola çıktım. Turistik bir bölge diye orada kayısılarımı satabileceğimi düşündüm. Neticede ben o iki torba kayısıyı orada satmayı başardım. Aylar sonra ilk kez mutlu olduğumu hissettim. Bir güven duygusu oluştu, artık cebimde az da olsa bir para vardı. O kadar parasız kaldığım zamanların ötesinde, sanki yeni bir yaşamın varlığını hissettim. Tutunduğum iş bana para kazandırdı.”

Uşak üretici pazarında engellerle karşılaştı

Ömür; Akçay sonrasında, Uşak’ta üniversitede memur olarak çalışan kardeşinin yanına gitti ve bir süre yaşamına burada devam etti. Tesadüfen, şehir merkezinde her cumartesi kurulan köy pazarını keşfetti. Malatyalı bir kayısı üretici olarak bu pazarda uzun süre tezgâh açtı. Hem komşu esnaflara hem de oraya gelen insanlara kendini kısa süre içinde sevdirdi. İşine karşı gösterdiği titiz tutum kadar, kayısılarının temiz ve lezzetli olması, ününün kısa sürede yayılmasına neden oldu. O dönem yeni seçilen Pazarcılar Odası başkanı bir gün kendisine; burada tezgâh açamayacağını, pazarda artık sadece Uşak yerli üreticilerinin satış yapabileceğini söyledi. Ömür, yalnız bir kadın olarak o dönem karşısına çıkarılan engelleri şu şekilde aktardı:  

“Ben her hafta tezgâh paramı ödeyip burada ürünlerimi satıyordum. Bana buranın yerli üreticisi olmadığımı söylediler. Oysa ben burada ikamet ediyordum ve kızımı burada tek başıma okutuyordum. Bunu bildikleri halde bana yaptıkları haksızlıktan sonra tüm açıklığımla belediyeye, valiliğe, zabıta müdürlüklerine kadar çıktım; ama hiçbir sonuç alamadım. Pazar esnafları genelde birbirlerini tanıyan eş dost ve akrabalardan oluşuyordu. Orada kimse, kendilerinden birini belediyeye yedirtmezdi. Ben tek başına bir kadındım ve güçlerini benim üzerimden tatmin etmek onlar için en kolayıydı. Birkaç komşu esnaf ve müşterilerim hariç, herkes bana duvar ördü. 4 hafta tezgâh açmama izin verilmedi ve çok ciddi bir geçim sıkıntısı yaşamaya başladım. Acilen çözüm üretmem gerekiyordu. O dönem borç harç aldığım bir arabam vardı. Arabanın varlığına da güvenerek mallarımı yükledim ve şansımı denemek için İzmir’e doğru yola çıktım. Tesadüfen çıktığım bu yolculuğun sonunda tüm ürünlerimi satmayı başardım. Birkaç gün sonra Uşak’a geri döndüğümde, cebimde tam 3 bin liram vardı. Bu benim için çok ama çok büyük bir zafer duygusuydu.”

“Aslolan şeyin yürüdüğün yol olduğunu anlıyorsun”

Ömür 2 yıllık Uşak macerasının ardından, önceleri 15 günde bir gidip geldiği İzmir’e temelli yerleşme kararı aldı. Bu onun için aylar boyunca uykusuz kalınarak alınmış bir karardı. Burada kısa süre içinde düzenli müşteriler oluşturmayı başardı. Yine arabasının arkasına koyduğu ürünleri yerel pazarlarda ve çeşitli kurumlarda satmaya başladı. Sonrasında bir internet sitesi kurdu ve buradan online satış yapmaya başladı. Ömür, İzmir’de geçirdiği 6 yılın sonunda, kızının adını verdiği işletmesiyle büyük yöresel fuarlarda düzenli olarak yerini alan, işlerini artık iyice büyüten, başarılı ve mutlu bir kadın olarak hayatına devam ediyor. Son olarak Ömür’ün; hikâyesinde geldiği noktadan hareketle kadınlara yüksek sesle söylemek istediği birkaç cümle daha var:

“Ben bu yolculuğumda kendimde çok büyük değişiklikler oluşturdum. Net olmayı ve acabalarla yaşamamayı öğrendim.” Yapabilir miyim? Başarabilir miyim?” gibi cümleleri hayatımdan çıkardım. Bugün ben nerede olursa olsun, kendi ayaklarım üzerinde durabileceğimi artık biliyorum. Bunları yapmak büyük sorumluluklar ve bir o kadar da yalnızlıklar içeriyor. Çünkü yanında fikir alışverişi bile yapabileceğin birilerinin olmaması düpedüz yalnızlık; ancak ne var ki zaman geçtikçe aslolan şeyin yürüdüğün yol olduğunu öğreniyorsun. Eksik bıraktıklarım, başaramadıklarım elbette olabilir; ama yürüdüğüm yolda devam edebilmem her şeyden çok daha önemli. Kadınlar bilmeli ki zor da olsa, yağmurlu da olsa, o yola çığ da düşse, esas olan kendi yolundan dönmemek.”