Onlar, yaşamı ciddiye alan kadınlar!
Hırs duygusunun insanı ve doğayı nasıl yok edebileceğini anlatan bir kısa film çalışması olan “Bilanço”. Hayriye Çam, Begüm Ateş, Lale Kurbanova ve Nejla Özge Alban ekolojinin ne kadar elzem olduğunu anlatıyor.
PERİ BAYAV
İzmir- Ülkemizde ekolojik sorunlar her geçen gün biraz daha artıyor. Bu da daha yaşanılır bir dünya fikrinden giderek uzaklaştırıyor bizi. Ama bütün bunlara rağmen umut veren şeylerin de olabileceğini unutmamız gerektiğini hatırlatan böylesi çalışmalara daha çok ihtiyacımız var sanırım. Çünkü yaşamımızın her alanına yapılan bütün saldırılara rağmen çok ciddi ekolojik hareketlerin de ortaya çıktığını görebilmek mümkün hala.
Murat Emek Özkan’ın yönetmenliğini yaptığı “Bilanço” adlı kısa film, hırs duygusunun insanı ve doğayı nasıl yok etmekle karşı karşıya bıraktığını anlatan bir çalışma. Bunu dert edinen ve ekrana taşıyan bir kısa film çalışması olan “Bilanço” ekibindeki kadınlarla bir araya geldik. Onlarla ekolojik mücadeleyi ve kadın olmanın da beraberinde getirdiği zorlu yaşam mücadelesini konuştuk.
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Ana Sanat Dalı öğrencisi Hayriye Çam, “Bilanço” da yer alan tek kadın oyuncu. Film Hayriye’nin daha önce yer almadığı bir kısa film çalışması. Filmin doğayı ve insanların hırslarını konu alması çok etkilemiş, onu.
“Hırs ve doğa iç içe girince bunların dengelerini kurmak, insan açısından bir dengeyi eleştirmek ve bunun deneyiminde bulunmak beni biraz zorladı açıkçası. Ama insana dair olduğu için ve bir kadın karakterini oynadığımdan, kendimden de yola çıkarak güzel bir projenin içinde yer aldığımı düşünüyorum.”
Hırs duygusu insanı ve doğayı nasıl yok eder?
Hayatla mücadelemizin daha doğar doğmaz başladığına vurgu yapan Hayriye, gerek beşeri olsun gerekse iç duygular olsun insanın hayata karşı dirençli ve dik bir duruşta olması gerektiğinin ebeveynlerimiz tarafından öğretildiğini söylüyor. “Bizi dik durmalısın, ezilme ez gibi büyüttükleri için birbirimizi anlayamaz bir hale geliyoruz” diyen Hayriye, bu duygunun da insan içinde hırsa dönüştüğüne değiniyor. Filmde ele aldıkları, hırs duygusunun insan ve doğayı nasıl yok ettiği sorusunu da şöyle açıklıyor:
“Hırsı, kişi kendine çevirirse ve bunu iyiye kullanırsa güzel bir şeydir. Ama hırs eğer senin dışında, farklı bir canlıya, bir hayvana ya da yolda giderken ezdiğin o ota zarar veriyorsa o zaman kendi içinde kurduğu o iktidarlık duygusu bunu büyütüp bir devlet iktidar sistemine dahi dönüşebiliyor. Bu daha sonra dünyaya yayılıyor ve kötü bir dünya oluşuyor. ‘Bilanço’ adlı kısa filmimizde ise Zeynep karakteri, aslında denge. Filmdeki, tek kadın karakter. Kendi güçleri ve kendi yapmak istedikleri şeyler var. Eşine karşı bir duruşu var. Eşine karşı direnmek istiyor. İçinde aşk ve sevgi barındıran bir kadın ama aynı zamanda da dünyanın o kurulan iğrenç düzenine karşı direnen ve sürekli nefes almak isteyen bir kadın. Hem eşine hem de çocuğuna karşı sorumluluğu var. İş yerine gittiğinde bile ordaki insanlara karşı güler yüzlü olmak zorunda. Çünkü başkarakterin eşi ve hep böyle olmak zorunda. Herkese karşı sorumluluğu var. Ama kendine sorduğu şu soru yok: Kendine sorumluluğu yok. Bunu bulamayan ve sürekli bunu arayan bir karakter olduğu için Zeynep, bu ikilem arasında kalan bir karakter. Çıkartırken de evet bazen zorlandım. Çünkü kendimde bulamadığım ama kendimde bulduğum çok şey de vardı. Ama yine de keyif verici olduğunu düşünüyorum.”
‘Kadının zaten bir gücü var ve bunu korumamız gerekiyor’
Dünyanın oluşumundan beri kadının değersizliğinin sanatının da içine girdiğini vurgulayan Hayriye, kadınların güçlü kimlikleri, duruşları, içindeki hisleri ve hem aklını hem de ruhunu kullanarak, her şeyin ortasını bulabilen bir varlık olduğunu belirtiyor. Hayriye, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Türkiye’de hatta bütün dünyada kadına karşı şiddet, ezilme ve onu hor görmeye yönelik şeyler var. Kadının zaten bir gücü var ve bunu korumamız gerekiyor. Sanatta da hep bir şeylerin içinden çıkıp kendimizi belli etmeye çalışıyoruz. Bu bizim güven duygumuzu ileri boyuta taşıyor. Şuna da inanıyorum. Doğru insanlarla yani kadın gibi düşünen insanlarla karşılaşırsak erkekler de dâhil feminen bir açıdan bakmıyorum. Ama evet eşit olduğumuzu düşünüyorum. Buradan kadınlara yani bize asla umudumuzu kaybetmemiz gerektiğini, her zaman inançlı olmamızı, o içimizdeki gücün zaten bizde olduğunu, onu her fırsatta çıkarmamız gerektiğini, iyi düşünmeyi ve hiç kimsenin boyunduruğu altında kalmamayı söylemek istiyorum. Kadının ilmine, aklına güvenilirse çok şeyi başaracağımızı ve dünyanın daha güzel bir hal alacağına inanıyorum.”
Ege Üniversitesi’nde Sanat Tarihi okuyan Begüm Ateş ise sanatın farklı dallarıyla uğraşıyor. Begüm “Bilanço” adlı kısa filmde reji asistanı olarak yer aldı.
‘Çünkü yaşamak gibi bir derdimiz var’
“Şuan belki biraz ikinci plana atıldı ama tam Kaz Dağları’nın gündem olduğu dönemdi. Ekolojik mücadele, bugünkü iktidar rant odaklı olduğu için her daim gündemimizde olan bir mesele. Ekoloji demek bile aslında yeterli gelmiyor. Çok ciddi bir doğa mücadelesi. Çünkü yaşamak gibi bir derdimiz var. Nazım’ın tarif ettiği gibi biz yaşamı gerçekten çok ciddiye alan insanlarız. Yaşamımızın herhangi bir yerinden eksilebilecek bir kelime, bir satır veya bir nota, bunları istemiyoruz. Bunlar eksildikçe biz de eksiliyoruz. Gezi parkındaki ağaçlar kesilmek istendiğinde bizim nefesimiz de kesiliyor. Kaz Dağları altın madeni için oyulmak istendiğinde, biz kendimizden bir şey kaybediyoruz. ‘Bilanço’ çevre mücadelesini konu edinen, aslında bugün açıktan bildiğimiz şirket devlet ilişkisini biraz ortaya seren bir çalışmaydı. Uzun zamandır da gündem olan bir mesele. Devletin bir yeri imara açmak için yangını kullanması ya da başka bahaneler öne sürmesi. Bunu biraz ekrana taşımış olduk, diyebiliriz.”
‘Kadın olmak, illegal doğmak aslında’
Türkiye’de yaşanan kadın cinayetlerine de değinen Begüm, kadın olmanın illegal doğmak olduğunu vurguluyor. Begüm, kadınların ölü doğduklarını ve o andan itibaren hayata tutunmak için bir şeyler yapmazsak eğer ölümle yüz yüze kalabildiklerini ifade ediyor ve sözlerine şunları ekliyor:
“Ölü doğmak kavramı, çünkü tesadüfen yaşadığımızı düşünüyorum. Ceren Özdemir’in, Münevver Karabulut’un ya da Emine Bulut’un yerinde herhangi birimiz olabilirdik. Günlük yaşadığımız olayların psikolojimizi ne kadar bozduğunu, aslında paranoyak demek istemiyorum çünkü taciz ya da takip gibi bu kadar çok yaşanan bir durumun herkesin başına gelebileceği hissiyatı pek de paranoyaklık sayılmaz. Son dönemde Ceren Özdemir’in öldürülmesinden ziyade, biz hepimiz o arkasına bakışına takıldık. Takip ediliyor muyum bakışı. Biz maalesef yaşamımız boyunca yaşama ihtimalimizi artırmak üzerine büyük bir savaş veriyoruz. Bu nedenle bu ihtimali artırabilecek her şeyi yapmak gerektiğini savunuyorum. Bir kadın herkesin yapamazsın dediği şeyleri yapabilir. Çünkü gerçekten çok güçlü olduğumuzu hissediyorum. Biz buradayız. Çünkü bunun görülmesi gibi bir derdimiz de var. Bu varlığımızın hissedilebilir olmasıyla ancak bu hiçlik duygusundan kurtulabiliriz diye düşünüyorum. Öz savunma dediğimiz şeyi bütün yaşamımıza yaymak gerektiğini düşünüyorum. Yaşamdan alabileceğimiz ne varsa alalım. Her kadına dokunalım. Bizim varlığımızı, bizden daha iyi bilen hiç kimse olamaz diye düşünüyorum.”
Ege Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü 3. sınıf öğrencisi Lale Kurbanova da filmde, time code görevinde yer aldı. Yönetmenlik, senaristlik gibi alanlarda da yer almaya çalışan Lale, kendini tek bir alana kısıtlamamaya çalıştığından bahsediyor. Filmin çekim aşamasında olduğu süreçte, o dönemde ülkemizde sıkça orman yangınlarının da yaşandığını vurguluyor Lale ve şunlara dikkat çekiyor:
O dönem sıkça orman yangınları yaşanmış
“O dönem, sanki toplu bir şekilde düzenlenmişçesine orman yangınları çıkıyordu her yerde. İnsan psikolojisi, doğa, ekosistem olsun giderek bozuluyor baktığımızda. Böyle bir konuya değinmiş olmak açıkçası çok hoşuma gitti.”
Kadınlara da seslenen Lale, kadınların korkmaması gerektiğini ve eğer korkarlarsa onların üstlerine daha çok geleceklerini vurguluyor ve şöyle devam ediyor:
‘Arkamıza bakmayalım korkarak, önümüze bakalım’
“Sokakta yürürken geceden, karanlıktan ve o aşağılık insanlardan korkmamalarını söylüyorum. Çünkü biz korktukça onlar üstümüze gelecekler. Psikolojisi bozuk insanlar ya da erkek adalet dediğimiz hiçbir adalet bizim gücümüzün altında duramaz. Bir olduğumuzda neler yapabildiğimizi, herkes biliyor. Özellikle de bunu yok etmeye çalışıyorlar. İçimizdeki o gücü ve o dışa vurumu yok etmeye çalışıyorlar. Ama biz ne kadar karanlıkta da çıkarım, kahkamı da atarım dersek o kadar güçlü olacağız. Arkamıza bakmayalım korkarak, önümüze bakalım. Dik yürüyerek!”
Filmde reji asistanı olarak görev alan Nejla Özge Alban ise, Ege Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümü 3. Sınıf öğrencisi. “Bilanço” adlı kısa filmlerine dair Nejla ise şöyle konuştu:
Kendi nefes alamazken, tüm ülkeyi düşünmeyen bir adamı resmettiler
“Bilanço, ulus üstü ve yerel şirketlerin doğayı katledişini konu alan bir film. Zaten bunu her alanda her yerde görüyoruz. Bunu açıktan veya gizli olarak çok fazla yapıyorlar. Hükümetler ve şirketler, artık daha açıktan yapıyor. Bunu konu alan bir filmde çalıştık. ‘Bilanço’ kısa filmin başrolünde astım hastası bir adamın kendisi nefes alamazken, ülkeyi ve tüm dünyayı düşünmeyen bir adamı resmetmeye çalıştık. Biz kadınlar varız ve güçlüyüz. Lütfen birbirimizi tutalım. Birbirimizden başka dayanağımız yok. Her alanda birbirimizin yanında olmalıyız!”