Hayvan hakları ihlallerinde cezasızlık

Hayvan özgürlüğü aktivisti Fatma Biltekin’le hayvan haklarını, yaşanan şiddet olayları ve yaklaşımlarla, kadına yönelen şiddetle paralelliğini konuştuk.

 
İstanbul- Hayvanlara yönelik şiddet her gün haberlere yansıyor. Küçük bir köpek yavrusunun uzuvlarının kesilmesi, hayvanlara yönelik işkence ve cinayetler, tecavüz gibi başlıklar her gün gündemimize düşüyor.
Bu konuda oluşan toplumsal tepki Meclis’teki hayvan haklarına ilişkin çalışmayı da hızlandırdı. TBMM Hayvan Hakları Komisyonu bu konuda bir rapor hazırlayarak bir dizi önerilerde bulunmuştu. Hayvan özgürlüğü aktivistleri bu raporun iyi yanları olduğu kadar eksik kalan yanları olduğunu da düşünüyor. Şu sıralar hayvan hakları ile ilgili yeni yasa tasarısı tartışılıyor. 
Hayvan özgürlüğü aktivisti Fatma Biltekin, “Türkiye’deki en büyük problemlerden biri, hayvan hakları dendiğinde akla ilk olarak kedi-köpek geliyor olması” derken insanların mezbahalardaki, su çiftliklerindeki ve yumurta endüstrisindeki hak ihlallerini görmediklerinin altını çizdi. 
“Parasını verir öldürürüm”
“En büyük problemlerden biri cezasızlık” diyen Fatma Biltekin, cezalandırmanın nasıl ve ne şekilde olacağının önemli olduğunu vurguluyor. 
“Türkiye’de eğer bir hayvana tecavüz eder, işkence eder ya da öldürürseniz bunun cezası 773 lira. Araştırma komisyonu önerisinde şiddet olaylarında ertelemesiz hapis cezası verilmesi önerisi yer alıyordu. Bunun tabii ki de geçmesini istiyoruz. Çünkü biri hayvan zehirlerken ‘Ne olacak parasını veririm, öldürürüm’ diyebiliyor. Türkiye’de hayvana tecavüzden açılan davalar malın değerini düşürmek, hırsızlık, mala zarar vermek üzerinden açılıyor. Aslında problem mantalite. Biz hayvanları mal olarak görmeye devam ettiğimiz sürece, hayvanların yaşadığı problemleri hiçbir şekilde çözemeyeceğiz.”
Hayvanlar için “duyarlı canlılar” statüsü önerisi
Hayvanların “mal” statüsünden çıkartıp “duyarlı canlılar” olarak tanımlanma teklifini olumlu bulduklarını ifade eden Fatma Biltekin, çıkarılan raporla birlikte olası düzenlemelere dikkat çekiyor. 
“Raporda yeni hayvanat bahçelerinin açılmaması, yunus parklarının iki sene içinde kapatılması gibi öneriler var. Sahipli sahipsiz hayvan ayrımının kalkması, hayvana yönelik şiddet vakalarında hapis cezasıyla yargılanmaları gibi iyi öneriler var. Ama bunun dışında hayvanları duyarlı canlılar olarak tanımlayan komisyon, insan menfaati için kullanılan hayvanları tamamen görmezden geldi. Burada büyük bir eksiklik var. Biz canlı hayvan ticaretinin yasaklanmasını önermiştik komisyona. Komisyondan mezbahalar kapatılsın, su çiftlikleri kapatılsın gibi bir öneri çıkmayacağını biliyorduk. Ama canlı hayvan ticaretinin yasaklanması önerisi çıkabilirdi. Bunu görmezden geldiler.”
“Eğitimde vicidani ret hakkı çok önemli”
“Eğitimde vicdani ret hakkının” tanınmasının önemli olduğunu belirten Fatma Biltekin, “Bu çok değerli. Çünkü eğer eğitim alıyorsanız ve bir hayvana deney yapmak zorunda bırakılıyorsanız bu hem insan hakkı gaspı, hem eğitim hakkı gaspı hem de bir hayvan hakkı ihlali. Eğer siz vicdani olarak bir hayvan üzerinde deney yapmak istemiyorsanız, okulun size alternatif eğitim metotları sunması gerekiyor” diye konuştu. Sokak hayvanlarıyla ilgili bütün önerilerinin kabul edildiğini vurgulayan Biltekin, “Belediyelerin bütçelerinin arttırılması, şeffaflık, mobil kısırlaştırmanın kaldırılması ve okullarda 4. sınıfta hayvan hakları eğitimleri verilmesi önerildi. Bu da çok önemli bizim için. Çünkü çocuklarda tam olarak türcülük fikri yerleşmemiş oluyor. Biz şimdi bu önerilerin hayvan lehine olan maddelerin yasalaşması için mücadele veriyoruz” diyor.
“Silah ve avcılık lobisi çok güçlü”
Fatma Biltekin, faytonlar ve avcılık konusundaki tutumları da eleştiriyor:
“Maalesef faytonlar kaldırılsın gibi bir öneri çıkmadı. Faytonların daha az çalıştırılması, adalarda daha az olması gibi öneriler vardı. Ama Türkiye’nin her yerinde fayton var. Türkiye’deki en büyük problem denetimsizlik. 2004’te Hayvanları Koruma Yasası çıktı ama o yasa bile uygulanmıyor. Biz de biliyoruz ki zaten denetim olmayacak, o hayvanlar aynı şeyi yaşamaya devam edecekler. Bu nedenle bizim isteğimiz faytonların kaldırılması yönünde bir önerinin çıkmasıydı. Avcılık konusunda da av ve silah lobisi ele geçirdi gibi oldu. Komisyonda başka bir görüş vardı, ama sonra avcılar komisyonda saatlerce milletvekilleriyle konuşup süreci etkilediler. Çünkü silah lobisiyle av lobisi çok elele, çok büyük bir lobi. Biz avın bir cinayet olduğunu söylüyoruz, tamamen yasaklanmasını isterdik. Ama avdan ülkeye çok büyük bir gelir geliyor. Geçen sene 70 milyon liradan fazla para girmiş devletin kasasına avcılıktan, bu yüzden de gözardı edildi.”
“Hayvan bedeni de kadın bedeni de ‘mal’ olarak görülüyor”
Hayvanlara yönelik şiddetle kadına yönelik şiddet arasındaki paralelliğe de dikkat çeken Fatma Biltekin, şöyle konuşuyor: 
“Hayvana yönelik şiddette de kadına yönelik şiddette de tabii ki güç ilişkileri. Tecavüz vakalarında da daha kolay olduğu için, daha yargılanamaz boyutta olduğu için şiddet kadına, çocuğa ve hayvana yönelebiliyor. Beden ve metalaştırma üzerinden şöyle bir şey de var: Kayıp gönderge diye bir terim var. Bu sizin tabağınıza gelen etin önceki formunu düşünemiyor olmanız. Yani onun size parça parça geliyor olması ve bunu birleştiremiyor olmanız. Çünkü kimse tabağındaki etin nereden geldiğini bilmek istemiyor. O konfor alanından çıkmak istemiyor. Burada göndergeyi kaybediyoruz ve hayvanı tamamen yok sayıyoruz. Aynısı kadın üzerinden de yapılıyor; meme, popo üzerinden. Ve dikkat ederseniz et reklamlarında çok seksi kadınlar, et yerken şuhu içinde saçını geriye atan kadınları görebilirsiniz. Burada hayvan ve kadın vücudu tam olarak bir mal olarak görülüyor. Ve böyle olduğunda da bireyler, failler bu bedenler üzerinde hak sahibi olduklarını düşünüp çok daha rahat şiddet fiilerini işleyebiliyorlar.” 
“Medya şiddet pornogrofisinden kaçınmalı”
Söz konusu şiddetlerin medyada yer alma biçimine de değinen Fatma Biltekin, “İnsanlar sokakta yaşayan hayvanlara şiddet uygulandığını gördükleri için buna karşı daha fazla ses çıkartabiliyorlar, bu konu üzerinden birlik olabiliyorlar” diyerek şöyle devam etti:
“Türkiye’deki hayvan hakları ihlallerini raporlarken 2016 yılında çok fazla işkence vakası raporladık. Failler eğer bir haber varsa ve infial yaratmışsa bu faillere örnek oluyor. Mesela o köpeğin kollarının ve bacaklarının kesildiği olaydan sonra çok fazla kolu bacağı kesilip ormana atılan hayvan vakasıyla karşılaştık. Burada medyaya da çok büyük rol düşüyor. Meseleyi şiddet pornografisine ya da şiddetin romantize edilmesi noktasına getirdiklerinde insanlar orada bir hayvan hakları ihlalinde, ‘Allah belanı versin’, ‘Lanet olsun’ diyerek kendilerini rahatlatıp o hayvanın yaşadığı ihlali bir haz noktasına getirebiliyorlar. Medyanın bu nedenle çok dikkatli olması, söylemlerine çok dikkat etmesi lazım. Çünkü böyle olduğunda altta yatan sebepleri konuşamıyoruz. Türkiye’de baskı arttıkça, politik olarak yaşadığımız sorunlar, şiddet artmaya başladıkça en fazla şiddete açık olan hayvanlar bu şiddetten nasiplerini almaya başladılar.”