'Yüzyılın felaketi’ni hazırlayan 100 yıllık ve güncel nedenler-ANALİZ
Türkiye 5 Şubat gününü, ‘yüzyılın seçimi’’ olarak da tanımlanan olası seçim gündemiyle kapatırken, 6 Şubat’a yüzyılın felaketine dönüşen 7,8’lik depremle uyandı. 100 yılın felaketini hazırlayan nedenler 100 yıllık rejimden bağımsız mıdır?
BÊRÎTAN SARYA
Depremin etkilendiği 10 ilin çoğunluğu 36'ncı günün de halen mahşer yerini andırır ve insanlar cenazelerini bile bulamazken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kameralar önünde seçimin resmi startını verdi.
Bir doğa olayı olan depremi yüzyılın felaketine dönüştüren nedenler, demokrasilerde olağan ve normal bir durum olan genel seçimleri 100 yılın seçimine dönüştüren nedenlerdir.
İnsanlığın beşiği bu kadim toprakların halklarını demokrasi, barış, haklarıyla yaşatmak yerine inkâr-imhaya dayalı kurulan devlet ve onun en faşistleşmiş son iktidarı hazırladı yüzyılın felaketini. Yüzyıldan fazladır devlet eliyle toplu katliamlara sahne olan bu topraklar yine devletin mevcut karakteri nedeniyle deprem gibi bir doğa olayını toplu katliama dönüştürdü. Seçim ve seçime giden süreç bu yüzyıllık politikalara tavır koymanın temel bir basamağı olacak.
Peki yüzyılın felaketine nasıl gidildi? Neden “deprem değil devlet öldürdü” diyoruz.
Depremde yıkım ve ölüm kader değildir ama…
Deprem bir doğa olayı. Büyük ya da küçük dünyanın hemen her yerinde depremler meydana geliyor. Türkiye ve Kürdistan’ın büyük bölümü de şiddetli depremlerin meydana geldiği fay hatları üzerinde. Fakat Türkiye’de 6’nın üzerinde büyüklükte yaşanan hemen her deprem can kaybıyla sonuçlanırken dünyada daha şiddetli ve uzun süreli depremleri yaşayan bölgelerde bu kadar can kaybı yaşanmıyor. Şili ve Japonya bunlara örnek verilebilir.
Dünya tarihinde bilinen en büyük deprem 1960 yılında Şili'nin Valdavia kentinde meydana gelen 9,5 büyüklüğündeki ve 10 dakika süren deprem. Tsunami ve yanardağ patlamasına da neden olan deprem sonucunda yaşamını yitirenlerin sayısı Valdavia’da bin 655’iken etkilediği tüm bölgelerde toplam 6 bin. O süreçteki Valdavia nüfusu yaklaşık 100 bin civarındaydı. ‘Bu sayı Türkiye’deki deprem bölgelerinin nüfusuyla kıyaslanamaz’ denebilir. Doğrudur, nüfus oranının yüksekliği can kaybını artırır. Fakat tahayyül edebileceği üzere tarihinde ve bugün Türkiye’de böylesi bir depremin yaşanması durumunda tek bir binanın bile ayakta kalması mümkün olmazdı. Fakat depremin merkez üssü Şili Valdavia’da 9,05 büyüklüğünde 10 dakika süren depremde binaların sadece yüzde 40’ı yıkıldı. 2011 yılında yaklaşık 30 milyon nüfuslu Tokyo’da 9,03 şiddetinde meydana gelen deprem 6 dakika sürerek 20 bin insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Yine Japonya Fukuşima’da 16 Mart 2022’de meydana gelen 7,3 şiddetindeki deprem sadece 4 can kaybıyla sonuçlandı.
Türkiye’de 6’yı geçen her deprem can aldı
Türkiye’ye dönecek olursak 27 Aralık 1939’de 7,9 şiddetinde gerçekleşen ve 55 saniye süren Erzincan depreminde şehrin yarısı yıkılırken 32 bin 962 kişi yaşamını yitirdi. 17 Ağustos 1999’da Gölcük merkez üslü meydana gelen 7,4 şiddetindeki deprem 45 saniye sürdü. Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce'de toplamda 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti. 30 Ekim 2022’de İzmir’de meydana gelen 6,6 şiddetindeki deprem sadece 16 saniye sürerken 17 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. 6 Şubat 04:17’de Mereş Pazarcık merkezli gelişen 7,7’lik deprem ve ardından öğlen saatlerinde Elbistan merkezli gelişen 7,6 büyüklüğünde depremler 13,5 milyon insanın yaşadığı 10 ilde çok büyük bir yıkıma neden oldu. Resmi rakamlara göre 48 bin civarında insan yaşamını yitirirken cenazesine bile ulaşamayan depremzedeler ve uzmanlar gerçekte 200 binden fazla insanın yaşamını yitirdiğini ifade ediyor. Gerek Şili örneği gerekse Mereş merkezli depremlerde Mereş ve Semsur’da fay hattı üzerinde olup ayakta kalan az sayıda bina depremde yıkım ve ölümün bir kader olmadığını gösteriyor.
Kapitalist sistem ve ulus devleti ölüm saçıyor
Depremde yıkımın ve ölümün oranı o ülkenin yönetiminin, devlet ve hükümet politikalarının bir ürünüdür. Ki Mereş merkezli yaşanan depremlerin 100 yılın felaketine dönüşme nedeni de bu devlet ve mevcut iktidarı AKP-MHP’dir. Türk devletini ve AKP-MHP iktidarını bağlı oldukları dünya sisteminden bağımsız ele alamayız. Ama sadece deprem örneğinden de yola çıkarak bu sistemin en geri temsilcileri olduklarını söylemek abartılı da olmayacaktır.
5 bin yıllık erkek egemen sistem insanlık tarihini kanlı mezbahaya dönüştürürken onun son 500 yıllık son hali kapitalist sistem bir yandan dünya savaşlarıyla bir yandan da doğadan tümden kopan erkek akılla büyük felaketleri geliştirdi. Bugün dünyamız ve insanlık küresel ısınma başta olmak üzere iklim değişiminden, kuraklık ve sellere, pandemilere birçok tehlikeyle yüz yüze. Bilim insanları küresel ısınmanın doğal afetler ve depremler üzerindeki etkisini araştırıyor. Çok büyük tehlikeler içeren mevcut durum yüzyılın temel mücadelelerinden en başta gelenlerden birinin ekolojik mücadele olduğunu gösteriyor. Savaş-kriz-kaosuz yapamayan, insanlığın enerjisini din savaşları vb. yöntemlerle tüketmeye çalışan sistem güçleri en azından kendi ülkelerindeki deprem olayının felaketle sonuçlanmasına bilim ve tekniği kullanarak bir düzeyde çözüm getirebilmiş durumda.
Fakat sistemin en geri hali olan Ortadoğu ulus devletleri başta da Türkiye bunun da çok uzağında. 1925’ten bu yana varlığını Ermeni, Rum, Çerkez, Süryani, Kürt halklarının soykırımına bağlayan Türk ulus devleti insana değer vermeyen, umursamaz, savaş ve rantçı politikalarıyla her zaman depremlerinde toplu katliama dönüşmesine neden oldu. Kadın ve halklar üzerinde cinsiyetçi, ırkçı, dinci temelde bir toplum mühendisliğine soyundu. Kadim Mezopotamya ve Anadolu topraklarındaki halklar ve kültürleri kabul ederek demokratik bir cumhuriyet temelinde gelişse cennet kadar verimli bu topraklar antidemokratik ve soykırımcı devlet eliyle halklar için cehenneme çevrildi. Enerjisini yaşatmaya, güzelleştirmeye değil inkâr ve imhaya veren bu devlet sürecinde depremler için gereken hiçbir önlem alınmadı.
Kürt soykırımını tamamlamak üzere gerek uluslararası gerek devletin kendi iç dinamikleri tarafından sahaya sürülen AKP ve 21 yıllık iktidarları mevcut Türkiye ulus devletinin en kirli politikalarını en üst düzeyde uyguladı.
AKP-MHP iktidarı deprem vergilerini bile savaşa yatırdı
Fakat Mereş depremlerinin temel sorumlusunun kendisinden önceki iktidarlardan daha fazla AKP-MHP iktidarı olduğunu söylemek yanlış olmaz. AKP-MHP 100 yıllık antidemokratik ve soykırımcı ulus devletin en kirli politikalarını en üst düzeyde uygulayan hükümet oldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı tecridi mutlak tecride dönüştürüp ülke içinde savaşı tırmandırıp ülke dışı ve Ortadoğu’ya taşıdı. Türk-İslam formu dışına kalan tüm kesimler ve kadınlar üzerine büyük baskılar uygulandı. Kadınların hakları gasp edilerek AKP iktidarları döneminde kadın katliamları yüzde binler oranlarında artış gösterdi. Ülkenin her şeyi AKP-MHP’nin Misak-ı Mili projesi ve çıkarları doğrultusunda savaşa yatırılırken savaşın rantı yapılarak AKP’li yönetici ve yandaşların cepleri dolduruldu. Nitekim bilim insanları o bölgede gerçekleşebilecek büyük depremler için AKP iktidarları boyunca hep uyarılarda bulundu. Deprem vergisi olarak bilinen 1999 depreminden sonra Özel İletişim Vergisi bile savaşa akıtıldı.
Rusya’dan, Kuzey ve Doğu Suriye’de bir Kürt kenti olan Efrin’e işgal harekâtı için icazet almak amacıyla en az 2,5 milyar dolar vererek S-400 alıp depoda çürümeye terk etti. HDP ve ittifakları dışında muhalefetin hemen hepsinin desteğiyle 2017 yılından bu yana Başurê Kürdistan’daki PKK alanlarına kalıcı işgal harekatları geliştiren iktidar tarihte görülmemiş düzeyde teknik kullanıyor ve bombardıman geliştiriyor. 2019 yılında Kuzey ve Doğu Suriye’nin Serekaniye ve GrêSpi şehirlerine işgal harekâtı geliştiren Türkiye aynı yıl Libya savaşına da müdahil oldu. Libya’ya Türk askeri de gönderilirken her biri aylık 2 bin dolara 20 bine yakın ‘Suriye Milli Ordusu’ SMO çetesi gönderildi. Türkiye Başurê Kurdistan’da PKK alanlarına yürüttüğü işgal harekâtında günlük olarak onlarca F16, onlarca SİHA, fırtına obüsü, kimyasal ve taktik nükleer silah kullanıyor. Operasyon alanlarında günlük olarak onlarca F16 saatlerce uçuş ve bombardıman gerçekleştirirken mihamat (bomba) yüklü bir F16’nın bir saatlik uçuşu bile sadece 65 bin dolar. Savaş araç ve gereçlerini üreten yandaş şirketlere de teşvik ödenip, vergi indirimi yapılıyor. R. Tayyip Erdoğan imzasıyla 05.09.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan kararla beş projeye yatırım teşviki sağladı. Projeler arasında İHA üretimi yapan damadı Selçuk Bayraktar’ın projesi de bulunuyor. AKP-MHP iktidarı fay hattında bulunan bölgeler için hiçbir tedbir almaz, deprem ardından da depremzedelere yardım götürmezken iktidarda olduğu süre boyunca savaşa ve savaş rantından beslenen AKP’lilere milyar dolarlar harcadı.
Oy için imar affıyla tabutluklar onaylandı
14 Mayıs’ta geliştirilecek seçimleri yüzyılın seçimi olarak tanımlatan nedenlerden biri de AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarlarının insana hiçbir biçimde değer vermeyen, iktidarını baki kılmak, AKP ve yandaşlarını zengin etmek için yapamayacağı hiçbir şey olmayan karakteri. Her türlü kirli politikayı yürütüp sorumluluğu başkalarına yıkan AKP, AKP-MHP iktidarı ve reisleri Erdoğan büyük çoğunluğu yoksul olan ülke insanın çaresizliği ve bilinçsizliğini bir oy deposu olarak kullandı. Erdoğan 2019 yerel seçimleri öncesi gittiği Hatay, Mereş, Antep gibi illerde devletle hiçbir denetim ve mevzuata uymadan yapılan mülkün sahibi arasında belli bir ücret karşılığı anlaşmaya dayanan İmar Affını övmüştü. Depremde çok büyük yıkımı yaşayan Hatay, Mereş gibi şehirler Erdoğan’ın, “İmar barışıyla, toplam 205 bin Hataylı vatandaşımızın sorununu çözdük”, “İmar barışıyla 144 bin 556 Maraşlı vatandaşımızın sorununu çözdük” sözlerini yeniden akıllara getirdi.
Tüm bunlar kayıtlı olmasına rağmen depremdeki can kaybı ve yıkımı tümden AKP öncesi iktidarlara yüklemek isteyen Erdoğan depremden 5 gün sonra 14 Şubat’ta Hatay’da AFAD Merkez Binasında kameralar önünde konuşarak Mereş merkezli depremlerle yıkılan binaların yüzde 95’inin 1998 öncesi yapıldığını söyledi. Oysa 6 Şubat günü yaşanan 7,6’lık depremin merkezi ve yüzde 70’i yıkılan Elbistan’da yıkılan binaların büyük bölümü son 10 yılda yapılanlar. KESK’in deprem bölgelerindeki incelemesi sonucu hazırladığı raporda, Elbistan’da depremde eski binalar kadar son 2-3 yılda yapılan binaların yıkılmasının da dikkat çekici olduğu belirtildi. Yıkılan birçok yeni binanın müteahhitlerinin ise AKP yandaşları olması da “deprem değil AKP ve iktidar öldürdü” denilmesinin haksız olmadığını ortaya koyuyor.