Monarşi ile yönetilen Suudi’de kadınların özgürlük yürüyüşü -1
Din ile yönetilen Suudi’de kadınlar Mutlak monarşi ile yönetilen ve şeriatın hüküm sürdüğü Suudi Arabistan, kadınların kötü koşullar içinde yaşadığı bir ülke. Fetvalar ile yaşam alanı daraltılan kadınlar, baskılara karşı direnmeyi elden bırakmıyor.
SANAA EL-ELÎ
Haber Merkezi – Suudi Arabistan, şeriat ile yönetilen ülkelerde kadın kimliği açısından en katı kuralların olduğu yerdir. Bu ülkede spordan sanata tüm alanlar kadınlara kapatılmış durumda.
Ülkede görev yapan ‘din polisleri’ kadınları gün içinde sürekli denetlerken, mahkemelerde kadının tanıklığı dahi geçerli sayılmıyor. Arabistan’ın ilk sırada yer aldığı şeriat ile yönetilen ülkelerde kadına bir meta gözüyle bakılıyor. Peki Suudi Arabistan’da kadınlar bu duruma nasıl geldi?
Vehbabîlik kadına şiddeti meşru görüyor
Arap yarım adasında ortaya çıkan ve Muhammed bin Abdulvehhab'a nispet edilen Vehhabîlik, Suudi Arabistan'ın ve diğer Arap ülkelerinin siyasi oluşumunda etkili rol oynamıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü yıllarda ortaya çıkan bu akımın etkisi günümüze kadar devam etmiştir. Vehhabîlik Hareketi Sehwa Tarikatı’nın kural ve fikirleriyle örgütleniyor. Ataerkil bir zihniyete sahip olan bu oluşum kadına karşı şiddeti de meşru görüyor. Suudi kadınlarının sorununa ışık tutmak ve kendi gerçekliklerini ve toplumlarındaki durumu değiştirme çabalarının ne derece başarılı olduğunu bilmek için devletin kuruluşundan bu yana içinde yaşadıkları çevreyi, devletin doğrudan etkisini bilmek ve anlamak gerekiyor. Kadın ve toplum üzerinde baskı kuran dini kurum, Suudi Arabistan'daki kabilecilikle bağlantılı ve dini uygulamalar, dini öğretiler, kabile gelenekleri arasında pek ayrım yapamıyor.
Kadınlara karşı fetvalar çıkarıldı
Suudi Arabistan'da İslam şeriatının uygulanması, Teyara Sehwayê çıkmadan önce 235 yıldan fazla bir süre öncedir. İlk Suudi devleti 1792'de Necd'de Mihemed Ebdil Wehab 'ın (Vehhabîlik fikirlerin kurucusu) fikirlerinin onaylanması ile kuruldu. Vehhabîlik, siyasi bir oluşum ve kurucusu Mihemed Ebdil Wehab'tır. Hareket ilk oluştuğunda Arap Emirliği'nde yaygın olan peygamberlerin, padişahların kutlanması ve sarayların inşası gibi tüm siyaset görüntüleri yasaklandı. Ayrıca kadınlara karşı çok sayıda fetva verildi ve birçok cinsiyetçi eylem ortaya çıktı. Bu anlaşmada Suudi devletleri, devletin aşiret ruhunu korumak için kadınları erkeklerin egemenliğine bıraktı. Bu da kadınların ataerkil yasalara ve toplumsal doğalarına yabancılaşmaya kurban gitmesine neden oldu. Böylece ulusal ve dini bir hareket olan devlet bilinci (dini milliyetçilik) kadınlara dayatıldı.
Kadınlar bir araç olarak gösterildi
Arap toplumlarında kabile bilincinin büyük etkisine rağmen bu Suudi kadınların rolünü durdurmak için yeterli bir neden değil. Müttefikleri Kuveyt veya Umman ve toplulukları eşit olan ve kabileleri akraba olan tüm Körfez devletleriyle birleştiğinde, Arap Körfezi devletleri arasında uyum içindedir. Körfez ülkelerinde kadınların sınırlı özgürlüğüne ve toplumsal cinsiyet meselesine rağmen Suudi Arabistan'la daha liberal oldukları açık. Çünkü projelerini dine dayandırmıyorlar, ancak Suudiler fırsat buldukça ve kadınları yasalara, cinsiyet ve milliyetçilik bilincine tabi tutup, Batı'nın dinine karşı tam bir savunması olarak kendisini örgütlüyor. Çünkü kadın dinin ve devletin kontrolünden çıkarsa külliyenin hizmetine girer. Bununla beraber şu kanıya varabiliriz; Suudili kadınlara ve toplumuna, Vehhabîlik ideolojisinin Suudi Arabistan'ın tüm bölgelerinin geleneklerini değiştirdiğini ve kadınların aşağılanması ve altında yatan hikayeler için güçlü bir ortam yaratıldı. Kadının bilinci yok sayıldığı gibi kadınlar çocuk doğurma ve ev idaresi için bir araç olarak gösterildi.
“Kadınların özgürlüğünü ihlal ettiler”
Suudi muhalefeti ve Londra Üniversitesi'nde dini antropoloji profesörü Midawi El-Raşid, (Ataerkil Devlet) başlıklı bir kitapta şöyle diyor: “Vehhabîler bilinçlerini kabilelere empoze ederek kadınların özgürlüğünü ihlal ettiler ve cinsiyet ayrımcılığı getirdiler. Çıkış noktaları sadece Vehhabîliğin yeniden canlanmasıyla ilgili değil, aynı zamanda dini milliyetçilik ve ataerkil kültürel ve sosyal tarzlarla da bağlantılı ve katı bir form oluşturuyor."
Kadınların oy kullanmaları yasaklandı
Çöldeki kadınların, devletin dini denetime girmediği iyi bilinmektedir. Dini kurumlar, kadınları kontrol altına almak için kadınları cezalandırma hakkını kabile ve kabile liderlerinden almıştır. Örneğin namus adına öldürmek yerine taşla öldürme (taşlama) kadınların özgürlüğünü de daha kısıtlı hale getiriyor. Kabile kadınlarının korunma hakkını geri alma kararı kolay bir iş değildi. Ama bu din çatısı altında kadınlar ataerkil devletin eline düştü. Aynı zamanda kadınların oy kullanmalarını yasaklayan ve onları köy öğrencilerinin gözetimi altına alan bir fetva da yayınlandı. Böylece kadınların söylediği şarkılar 1930'lardaki savaşlarda erkekleri desteklemek, bir yandan da kabilenin kültüründe, ekonomisinde ve ticaretinde erkeklere yardımcı olmak için kullanıldı.
İki İngiliz kadının izlenimi
19. yüzyılda Arap Yarımadası'na giden iki İngiliz kadınının kitaplarında o bölgedeki kadınların hayatını kaleme aldıkları kitaplarında şuna yer verirler: “Kadınlar evlenip sadece siyah giyinip, yerde sadece ayak izleri görünecek şekilde evden çıkarlar, bu aynı zamanda onlar için bir gurur kaynağıdır.” Kitap, ataerkil sistem ve dinin etkisi altında kalan kadınların hayatlarını anlatıyor. Özgürce yaşayan, engelsiz bir şekilde pazarlara çıkan, açıkta yemek hazırlayan kadınlar, ataerkil yönetim baskısı altına girmiş ve tüm haklarından mahrum bırakılmışlardır. Yani geleneklerinden uzak kalmışlardır. 1932'den sonra bile son zamanlara kadar kadınların evden çıkması, kaosun ve ahlak dışı sorunların yayılmasının nedeni olduğuna inanmaktalar.
Eğitim alanındaki çalışmalar
1960'lı yıllara dayanan feminist ve eğitimci kuşaklarının Arap devletlerinden de etkilendiği söyleniyor. Kadınlar, tıp ve medya alanlarında olduğu kadar öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde de yer aldılar. Sesleri duyulmasa da feminist bir entelektüel topluluğu temsil ediyorlardı. 1932 ve 1960 yılları arasında bir grup kadın okuma yazmayı öğrendi. Ama onlar da şeyhler tarafından Kuran ayetleriyle eğitildiler. Erkek çocukların eğitiminin kızlardan daha iyi olmadığı söylenir. 1874 yılında Hindiye Muhacir adında bir kadın tarafından kurulan ilk kız okulu Al-soltiyê'de, okuma yazma öğretilmeden Kuran'ı Kerim ezberletiliyordu.
Feysel Bin Ebdil Ezîz El-Siûd dönemi
Bin Ebdil Aziz'in hükümdarlığı ile Suudi Arabistan Krallığı 1952'den 1962'ye kadar varlığını sürdürdü ve onun ölümü ile Feysel Bin Ebdil Ezîz El-Siûd görevi devr aldı. Feysel Bin Ebdil Ezîz El-Siûd, kadın haklarının geliştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Şehzade Feysel döneminde kız çocuklarının eğitiminde ilerleme kaydedildiği bildirilmektedir. Bu da Türkiye'de okuyan eşinin etkisi altında kaldığı söylenmektedir. Kızlarını okumak için İsviçre'ye gönderdi. İlkokul 1955'te Suudi Arabistan'da açıldı ve kültür, iletişim vb dersler verildi. Özellikle Elqysm, Sidir, Şeqrai, Zlfî ve Necd kentlerinde de Vehabîlik fikri etkili olduğu için onun fikrine karşı çıkanlar da oldu. Bazı zıt görüşlerden dolayı okuma mecbur değildi. Prens Faysal'ın din adamlarına "Devlet kadınlar için okullar inşa edecek ama gitme mecburiyetleri yok" dedi.
İlk üniversite El-Riyad’da kuruldu
Varlıklı ailelerin kız çocukları, eğitimlerini evde almış, yurt dışından hocalar tutarak Arap dili, ilmi ve tarihi eğitimi almışlardır. Lübnan'da eğitim gören Sara Bu Hemid ve Semira Xashiqci gibi yazarlar, kızlarını okula göndermeleri için gazeteler aracılığıyla ailelere mesajlar gönderdi. 1970'lerde okuryazarlık oranının kadınlar arasında yüzde 2'yi geçmediği biliniyor. İki yazar tarafından verilen mesajda daha iyi bir gelecek için kadınların eğitilmesi çağrısı yapılır. İlk üniversite 1970 yılında El-Riyad şehrinde kurulmuştur. Daha sonra Mekke, Cede ve El-dimam'da eğitim kurumları kuruldu. Suudi televizyonu da 1962'de açıldı ve ilk kadın sunucu Newal Bixiş ekrana çıktı, ancak halkın tepkisi nedeniyle daha sonra ekranlara çıkmadı.
Yarın: Bölgesel sorunlar kadın özgürlüğünü kısıtladı