‘Kıyı bölgeleri ve Süveyda’da kadınlar tarihin en karanlık döneminden geçiyor’

Kıyı bölgeleri ve Süveyda’da saldırılar nedeniyle kadınların tarihinin en karanlık dönemlerinden geçtiğini belirten Hiwa Fawaz Walika ve Samira El-Hüseyin, kaçırma, zorla evlendirme ve şiddetin günlük bir tehdit haline geldiğini vurguladı.

ASMA MUHAMMED

Qamişlo – Suriye’nin kıyı bölgeleri ile Süveyda’da güvenlik sisteminin çökmesi ve Heyet Tahrir el-Şam’ın kontrolünü genişletmesiyle birlikte, kadınlar tarihlerinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Kaçırma, zorla evlendirme, gasp ve silahlı saldırıların günlük bir rutine dönüştüğü bölgelerde, kadınlar hem fiziksel hem de psikolojik varoluşlarını hedef alan çok yönlü bir şiddet sarmalına mahkum edildi. Koruma mekanizmalarının dağılmasıyla evler bile güvenli bir alan olmaktan çıkarken, kadınların hareket özgürlüğü, toplumsal rolleri ve temel yaşam hakları derin bir tehdit altına girdi. Konuyla ilgili ajansımıza konuşan Qamişlo kentinden Avukat Hiwa Fawaz Walika ile Alevi toplumundan Samira El-Hüseyin, bölgede yaşanan ağır ihlallerin boyutunu gözler önüne serdi.

‘Güvenlik yapıları çöktü’

Kuzey ve Doğu Suriye’nin Qamişlo kentinde Avukat Hiwa Fawaz Walika, cihatçı Heyet Tahrir el-Şam’ın Suriye kıyı bölgesi ile Süveyda’da yürüttüğü askeri ve idari genişlemenin yalnızca bir “kontrol haritası değişikliği” olmadığını, aynı zamanda bu bölgelerin sosyal ve güvenlik yapısını kökten değiştiren tehlikeli bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Hiwa Fawaz Walika, “Mevcut güvenlik yapıları çökmüş durumda ve ortaya büyük bir kaos ile hukuki boşluk çıkmış bulunuyor. Özellikle kıyı şeridindeki Alevi toplumu ile Süveyda’daki Dürzi toplumu, açık ve kasıtlı saldırıların en ağır yükünü taşıyan kesimler haline geldi” dedi.

‘Kadınlar hedef haline getiriliyor’

Son dönemde yaşananların uluslararası insan hakları standartlarına göre sivillere karşı işlenen toplu suçlar niteliği taşıdığını dile getiren Hiwa Fawaz Walika, sözlerine şöyle devam etti:

“Kentler ve köyler silahların, şiddetin, insan kaçırmaların ve gasp olaylarının sıradanlaştığı tehlikeli alanlara dönüşmüş durumda. Özellikle kadınların, kendilerini koruyacak bir yasal otorite ya da adalet sağlayabilecek kurumların yokluğu nedeniyle en savunmasız grup olarak bu krizin en ağır bedelini ödüyor. Kadınlar aynı anda iki nedenle hedef haline geliyor. Birincisi, güvenlik ortamının parçalanmış olması ve kadın bedenlerinin silahlı gruplar tarafından yerel toplulukları kontrol etmek amacıyla bir baskı aracı olarak kullanılması. İkincisi, bazı grupların, kadınları siyasi rakip veya düşman olarak gördükleri mezhepsel kimliklere sahip olmaları nedeniyle hedef göstermesi. Cinsel ve mezhepsel şiddetin bu şekilde birleşmesi, kadınları çok daha savunmasız hale getiriyor ve onları varoluşsal bir tehdit altında bırakıyor. Hayatları, onurları ve psikolojik dengeleri ciddi şekilde risk altında. Birçok kadın artık sürekli korku içinde yaşıyor, her şüpheli hareket, silah sesi veya baskın, hayatlarını kabusa çevirebilir.”

‘Evler güvenli olmaktan çıktı’

Kadınların artık sokağı kamusal bir alan olarak değil, korku dolu bir alan olarak gördüklerine dikkat çeken Hiwa Fawaz Walika, “Evler de güvenli bir liman olmaktan çıktı, çünkü şiddet her an içeri girebilir. Artık şiddet tekil bir olay değil, günlük yaşamın bir parçası. Kadınların fidye için kaçırılması yaygınlaştı ve bedenleri siyasi ve finansal pazarlık aracı haline geldi. İnsan kaçırma, kıyı bölgesi ve Süveyda’da en sık rastlanan ihlallerden biri ve birçok aile sürekli bir terör ortamında yaşıyor. Kaçıranlar, bir kadını hedef alarak ailesi ve çevresine ağır bir darbe vuruyor ve fidye yoluyla hızlı maddi kazanç sağlıyor” diye ekledi.

‘Rakamlar gerçeği yansıtmıyor’

Uluslararası Af Örgütü’nün 23 Temmuz tarihli raporuna göre, Lazkiye, Humus ve Tartus arasındaki bölgelerde 36 kadın kaçırıldı. Hiwa Fawaz Walika, bu sayının yalnızca bildirilen vakaları yansıttığını ve gerçeğin çok daha büyük olabileceğini söyleyerek, “Misilleme korkusu veya toplumsal damgalanma nedeniyle birçok vaka bildirilmedi. Sorun yalnızca insan kaçırmayla sınırlı değil, zorla evlendirme de söz konusu. Reşit olmayan kızlar, ebeveynlerinin korkusu veya doğrudan baskı sonucu silahlı gruplarla bağlantılı kişilerle evlenmeye zorlanıyor. Bu evliliklerin yasal bir dayanağı yok ve hem çocukluğa hem de kız çocuklarının temel haklarına doğrudan saldırı teşkil ediyor” şeklinde konuştu.

‘Komite şeffaflıktan yoksun’

Suriye kıyılarında Heyet Tahrir el-Şam yönetimi tarafından kadına yönelik kaçırma ve ihlalleri incelemek amacıyla kurulan komiteyi eleştiren Hiwa Fawaz Walika, bu komitenin hukuki açıdan kusurlu, anayasal dayanağı olmayan ve yargının yetki alanına müdahale eden bir yapı olduğunu söyledi. Hiwa Fawaz Walika, “Hukuk ilkelerine göre, hiçbir yürütme organı ceza veya insan hakları davalarını soruşturacak komiteler kuramaz, çünkü bu tür davalar yalnızca bağımsız yargının yetki alanına girer” dedi. Komitenin şeffaflıktan yoksun olduğunu, belgeleme sisteminin ve net bir soruşturma metodolojisinin bulunmadığını aktaran Hiwa Fawaz Walika, ihlalleri ele alış biçiminin mağdurlara koruma sağlamadığını ve suçların tekrarını engellemediğini vurguladı.

‘Kadınlar evlerinde adeta tutsak gibi yaşıyor’

Hiwa Fawaz Walika, kıyı bölgesi ve Süveyda’daki kadınların maruz kaldığı ihlallere dikkat çekerek, “Güvenlik zafiyeti, sokakları tamamen tehlikeli hale getirdi. Kadınlar hareketlerini kısıtlamak, çalışmayı bırakmak veya sosyal hayatı tamamen terk etmek zorunda kaldı. Birçoğu işini kaybetti, bazıları ise saldırı veya kaçırılma korkusuyla okullarını ve üniversitelerini bırakmak zorunda kaldı. Kadınlar evlerinde adeta tutsak gibi yaşıyor, hareket etmekten kaçınıyor ve adaletin ya da asgari korumanın olmadığı bir gerçekliğe uyum sağlamak zorunda kalıyor. Bu durum, kadınların toplumdaki rollerinin azalmasına ve kamusal alandaki katılımlarının ciddi şekilde düşmesine yol açtı. Sosyal hayattan bu zorunlu geri çekilme, sürekli kaygı, uyku bozuklukları, kontrol kaybı, duygusal çöküntü ve stres gibi derin psikolojik etkiler doğuruyor. Kadınlar artık yalnızca dış tehditlerle değil, aynı zamanda ruhlarını ve direncini tüketen içsel bir mücadeleyle de karşı karşıya” sözlerine vurgu yaptı.

‘Kıyı bölgelerinde durum çok daha sert’

Süveyda’daki sosyal ortamın, medya ve dijital medya aracılığıyla olayları takip etmeye ve ihlalleri belgelemeye nispeten olanak sağladığını belirten Hiwa Fawaz Walika, “Burada yaşayanlar, sivil aktivizmi destekleyen bir tür toplumsal örgütlenmeye sahip. Buna karşılık, kıyı şeridindeki durum çok daha sert. Korku, insanların sesini kısmış, konuşmasını ve olayları belgelemesini engellemiş durumda, çünkü en küçük bir söz bile kişiyi ve ailesini ölüm veya tutuklanma riskiyle karşı karşıya bırakabiliyor. Bu nedenle, kıyı şeridindeki kadınların yaşadığı acılar kapalı kapılar ardında kalıyor ve yalnızca eksik ve belirsiz anlatımlarla duyulabiliyor. Bu zorunlu sessizlik faillerin kendilerini kanunun üstünde görmelerine ve hesap vermekten muaf hissetmelerine yol açıyor. Bu durum kadınlara verilen zararı da artırıyor” diye kaydetti.

Uluslararası kuruluşlara acil müdahale çağrısı

Uluslararası örgütleri, özellikle de Uluslararası Af Örgütü’nü acilen müdahale etmeye ve temel rollerini yerine getirmeye çağıran Hiwa Fawaz Walika, sözlerini şöyle tamamladı:

“Suriye, her türlü şiddetin tırmandığı ve sivillerin doğrudan hedef alındığı kritik bir dönemden geçiyor. Belgeler ister belirli bir mezhepten bireylere ister kadınlara yönelik olsun, tüm ihlalleri içermelidir. Kadınları korumak, toplumsal barışı ve istikrarı korumanın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu belgelerin uluslararası karar alma merkezlerine ulaştırılması basit bir formalite değil, suçların devam etmesini önlemenin, faillerin cezadan kaçamamasını sağlamanın ve adalet ile güvenlik hakkını tesis etmenin tek yoludur.

‘Kadınlar yeniden ayağa kalkacak’

Kıyı bölgesi ve Süveyda’daki kadınlar tarihlerinin en zor zamanlarından birini yaşıyor. Maruz kaldıkları şiddet, kaçırılma ve aşağılanma, ruhlarını kırma ve toplumdaki rollerini yok etme girişimlerinden başka bir şey değildir. Ancak Suriyeli kadınlar güçlüdür, gözyaşlarına, korkulara ve zorlu koşullara rağmen ailelerinin temel direkleri ve toplumun omurgası olmaya devam ediyorlar. Ne kadar acı çekerlerse çeksinler, her zaman yeniden ayağa kalkabileceklerdir, çünkü varoluşları, toplumsal bir ayrıntı değil, tüm toplumun dayandığı temelidir.”

‘Günlerimiz katliam ve kaçırma olaylarıyla doluydu’

Masyaf şehrinde Alevi toplumundan Samira El-Hüseyin (Takma adı), yaşadığı güvenlik sorunu nedeniyle Qamişlo’ya göç eden kadınlardan. Krizin başlangıcından bu yana yaşadığı trajediyi anlatan Samira El-Hüseyin, “Günlerimiz katliam ve kaçırma olaylarıyla doluydu. Saldırganlar, insanları korkutmak ve eşyalarını çalmak için evlere baskın düzenliyorlardı. Bazen aileleri, çocuklarının hayatını korumak için eşyalarını satmak zorunda kalıyordu. Tüm güvenliğimizi kaybettik, kaybettiğimiz en önemli şey bu. Krizden önce birbirine sıkı sıkıya bağlı bir toplulukta yaşıyorduk, ancak bugün insanlar tamamen değişti ve şiddet yaygın ve acımasız hale geldi” ifadelerinde bulundu.

‘Kadınlar sürekli endişe içinde yaşıyor’

Güvenlik tehdidinin günlük bir gerçeklik haline geldiğini belirten Samira El-Hüseyin, “Evden çıkan kimse geri dönemeyebilir. Genç erkekler dışarı çıkmaya çalışırsa katledilme riskiyle karşı karşıya kalıyor, kadınlar ve kız çocukları ise kaçırılma ve sürekli tehditlerle yüz yüze. Bu durum, kadınların hem kendi hem de kızlarının güvenliği için sürekli endişe duymasına yol açıyor. Eskiden günlük zorluklara katlanabilen kadınlar bile artık kaynak yetersizliği ve güvenli bir gelir kaynağının yokluğu nedeniyle hayatta kalmakta zorlanıyor” diye kaydetti.

‘Güvenli bir yaşam sürmek istiyoruz’

Samira El-Hüseyin, kriz öncesi kadınların özgürce hareket edebildiğini, pazarlara gidebildiğini ve akrabalarını ziyaret edebildiğini belirterek, şunları söyledi:

“Bugün ise her dışarı çıkışımızda tehdit, kaçırılma veya tacizle karşılaşıyorduk. Sadece halka açık yerlerde bulunmak bile doğrudan tehlike yaratabiliyordu. Sürekli korku içinde yaşıyorduk. Yiyecek bulmak zordu, geçimimizi sağlamak için dışarı çıkıp çalışamıyorduk. Sürekli saldırılar, silahlı çatışmalar ve çocuklarla kadınların terörize edilmesi ile açlık hayatımızı son derece zorlaştırıyordu. Herhangi bir yanlış adım, hem bizi hem de çocuklarımızı tehlikeye atabilirdi. En büyük arzumuz, istikrarlı evlerde yaşamak ve ailelerimize asgari bir yaşam standardı sağlamak. Tehlike döngüsünden kurtulabildiğimiz ve güvenliği kısmen de olsa sağlayabildiğimiz sürece, bu bizim için en büyük başarıdır.”

Semira’dan uluslararası kuruluşlara ‘kadınları koruyun’ çağrısı

Uluslararası insani yardım kuruluşlarına çağrıda bulunan Samira El-Hüseyin, “Kadınları desteklemeyi, haklarını savunmayı ve her toplulukta onlara koruma sağlamayı unutmayın. Hepimiz tek bir halkız ve bir bütün olarak birleşmiş durumdayız. Tüm kadınlara hak ettikleri özen ve ilginin gösterilmesini umuyoruz” dedi.

Özerk Yönetim’e övgü

Kuzey ve Doğu Suriye’de insanların Özerk Yönetim altında güvenli bir yaşam sürdüğüne dikkat çeken Samira El-Hüseyin, “Güvenlik, koruma ve iş fırsatlarının varlığını gördüğümüzde bu bölgelere gelmeye karar verdik ve sıcak bir şekilde karşılandık. Özerk Yönetim, herkese iş fırsatları sağladı ve ayrım yapmadan tüm insanlara saygı göstererek gerçek bir güvenlik ve istikrar ortamı yarattı. Bu da bize onur ve güvenli bir yaşam sağladı” diye ekledi.